Paylaş
Son dönemde başta Amerikalı çocuk ve ergen psikologları olmak üzere pek çok uzmanın işaret ettiği bir bazı benzer konu başlıkları var. Çocuklara söylenmemesi gereken sözler, kurulmaması gereken cümleler ve bunlardan çok daha önemlisi onlarla konuşurken kullanılmaması gereken hitap şekilleri çocuk psikolojisi gündemini epey bir meşgul eden konular arasında…
Bunlardan bazıları şöyle;
Ebeveynlerin özellikle günümüz Türkiye’sinde kendileri yeterince başarılı olamamış, hayatta istediği yere gelememiş, istediği pozisyona türlü nedenlerden ulaşamamış anne babaların en sık kullandığı sözdür. Karşılaştırma içerir ki, karşılaştırmalarla büyütülen tüm çocukların ciddi bir şekilde özgüven problemleri olduğu günümüzde hemen herkes tarafından bilinir. Diğer bir yandan böyle bir cümleyi duyan çocuk, onun annesi babası olmaktan mutlu olmadığınızı düşünür. Gerçekte de bu hemen hemen böyledir. Eğer Ayşe’nin başarısı sizce daha önemliyse bilinçaltı bir şekilde Ayşe’nin annesi babası olmak istiyorsunuz anlamına gelir. Ancak pek çok ebeveyn uzmanların karşılaştırmadan uzak durun şeklinde uyarmasına rağmen anne babalar kendi hırsları nedeniyle buna devam ederler.
Çok önemlidir işlerimiz ve hiç bitmezler. Kızım işim var, oğlum git işim var ya da daha da sert bir şekilde seninle uğraşamam, git başımdan. Bunu duyan çocuğun siz olduğunuzu düşünün, empati gibi suyu çıkmış kavramları bir kenara bırakın ve doğrudan kendinizi onun yerine koyun; sonuç? Canınız sıkıldı değil mi? Evet… Sıkılmalı da zaten, çünkü onu hep yaptığınız gibi bir kez daha hiçe saydınız. Yıllar sonra işleriniz bitip emekli olduğunuzda, ‘hadi gel oğlum top oynayalım’, ‘neydi senin yıllar önce sorduğun soru cevaplayayım’ diyebilecek misiniz? Ya da artık sizi aramayan, sormayan yetişkin çocuklarınız varsa bunun sebebi kim olacak acaba? Günün birinde elinizde bir standart plaket ve çiçek ile emekli edileceğiniz iş yerinizin aşırı önemli işlerini, ya da evin düzenini bir kenara bırakın paçanızda dolanan yavrucakla biraz ilgilenin.
‘Güzel, peki bunu yapmıyoruz babacım, annecim ne yapıyoruz? Unuttunuz galiba, ben bir çocuğum ve hep bir şeyler yapmak, incelemek, kurcalamak, karıştırmak isterim. Sizin beyinleriniz 35 sene içinde yorulmuş olabilir ama benim beynim aç ve bir sünger gibi bilgi peşinde koşuyorum. Şimdi bu kristal vazo ile oynamayım, peki siz söyleyin ben ne yapayım’. Anlayacağınız üzere ‘Hayır, yapma’ yerine çocuğunuza hiçbir şey söylemeden doğrudan ne yapması gerektiğini ya da neyle zaman geçirebileceğini söyleyin. Sürekli engellenen çocukların, araştırmacı kişiliklerinin köreldiğini ve öğrenme sorunları yaşayabileceklerini ve de en önemlisi yıllar sonra karşınıza ‘sosyal fobi’ vb. düzeltilmesi çok zor kişilik sorunlarıyla çıkabileceklerini unutmayın.
20 yıllık mesleki hayatımda üzerinde en çok yazıp konuşabileceğim, anne babaların en sık kullandığı favori uyarıdır ‘korkma’ seslenişi… Çocuklar korkuyu bilmeden doğarlar ve bizim tavır ve tepkilerimizden nelerden korkup, nelerden korkmamaları gerektiğini öğrenirler. Yani hiçbir çocuk aslında karanlıktan, enjeksiyondan, kedi köpekten, gürültüden, depremden vb. şeylerden korkmaz ve korkmayı bilmez. Bizler çocuklarımıza özellikle o durumla ilgili olarak hemen ağzımızdan çıkan ‘korkma’ seslenişi ile ilgili korkuyu öğretiveririz. Tabii ki korkma derken çoğunlukla kendimizin beden dilinin tersini söylüyor olduğunu da farketmeyiz. Aslında hiçbir tepki vermezseniz çocuğunuz belli korkuları öğrenmeyecektir ve yeri geldiğinde size karşı da kullanmayacaktır.
Bırak sen beceremezsin, sen kırarsın, sen dökersin… Bu cümleler uzar gider. Sonra da ergenlik çağı geldiğinde ya da genç yetişkin olduğunda ‘ay bu çocuk niye böyle oldu, hiç bana benzemedi, niye böyle güvensiz’ diye kendinize sorar durursunuz. Çocuğunuzun özgüven gelişimine sürekli ket vuran (engel olan) bu cümleleri sürekli kullanmanız durumda sonradan; özgüveni az, değersiz ve yeteneksiz çocuklarınızın olacağı kesindir. Tersi olacak olursa da olasılıkla çocuğunuz yetişkinliğinde size içten içe bir öfke duyacaktır.
İşin garip ve komik tarafı bir yandan çocuklarımızın özgüven ve öz değer gelişimine engel olurken diğer yandan onları egolarını şişiren de bir toplumuz. Ebeveynlik stillerimiz son derece çelişkili, çünkü aslında bir ebeveynlik stilimizde çoğunlukla yok. En tehlikeli olan kelimeler ve seslenişler de bu başlıktakilerdir. Neden mi? Hanginiz kraliyet soyundan geliyor da çocuğu prenses olabiliyor ya da kaçınız saray kökenli de paşam diyebiliyorsunuz. Hoş saray kökenli de olsanız, paşalık diye bir şey artık yok. O halde çocuğun egosunu aşırı şişiren, onu bir balon haline dönüştüren, ne yapacağını, ne isteyeceğini şaşırtan kelimelerden uzak durmalısınız. O sizin canınız ya da bir tanecik çocuğunuz olabilir. Ancak gerçek hayatta kimse çocuğunuza prenses ya da paşa gibi davranmaz ve kişisel rekabetin bu kadar tavan yaptığı bir yüzyılda eşi de dahil kimse çocuğunuza bu şekilde yaklaşmayacaktır.
Etiketleyin, etiketleyin… Devam edin… Sonuç mu? Sonuç belli; daha sonradan bu yapıştırdığınız etiketlerdeki gibi davranan çocuklarınız olacak. Sonra mı ne olacak? Sonrasında pek çocuk ergen psikoloğunun ya da psikiyatristinin kapısını aşındıracaksınız. Yoktan yere harcanan vakit, nakit vb. de cabası olacak. İyisi mi siz şimdiden, bu etiketleri bir kenara bırakın ve bunların yerine aşırıya kaçmayan şekillerde onları olumlayan cümleler ve kelimeler kullanın.
Görüldüğü gibi kullanılan kelimeler ve cümleler çocuk psikolojisinin gelişiminde çok önemlidir. Kullandığınız dil sizi ve çocuğunuzu şekillendirir.
Psikolog Dr. Murat SARISOY
Paylaş