Paylaş
• Eee, yok mu biri?
• Kızım yalnız nereye kadar, başında bir erkek olsun.
• Darısı başına!
• Eee, kaç yıl oldu, adını koyun artık.
• Eee, düğün ne zaman?
• Çocuksuz aile olmaz, bir an evvel yapın arada büyür gider.
• Anacım sen adamı eve bağlamayı bilmiyorsun, yap çocuğu bak sana nasıl bağlanıyor.
• Kardeşsiz bırakmayın çocuğu, yaşları yakın olsun, bakamam diye düşünme çocuk nasibiyle gelir.
• Adam seni dövüyor mu, aldatıyor mu, olsun çocukların var boşanma. Hem dul kalmak kolay mı?
Toplum kimi zaman dostumuz kimi zaman ise başlıca düşmanımız olabiliyor. Biri "Yok teyzecim, yalnız da mutluyum, evlenmek zorunda değilim, evlenip birçoğu gibi mutsuz olmak istemiyorum, darısı başıma kimsenin isteğiyle olmayacak, ben istersem getiririm başıma darısını…" Bunlar cevaplanabilir ve tahammül edilebilir olanları. Ancak bozulan evliliği düzeltmek için çocuk yapmak, kardeşsiz olmaz diyerek ikinci çocuğu yapmak, çocukla aile olunabileceğini iddia etmek çocuklara henüz doğmadan yapılan bir haksızlıktır. Hiçbirimize doğmadan önce “Sen bu ailenin çocuğu olmak istiyor musun?” ya da “Dünyaya gelmek istiyor musun?” diye sorulmadı.
Peki, buna rağmen nelerle karşılaştık ve çocuklarımızı nelere maruz bırakıyoruz?
Kötü senaryoyu düşünelim.
Çocuk ona bakmakla yükümlü olan tek ebeveynin annesi olduğunu zanneder, tüm isteklerini onunla paylaşır. Baba çalışır, baba yorgundur, baba anneyi sevmiyorsa olmayan sevgi daha da azalır hatta çocuk babayı biraz yorarsa baba ikisinden de nefret eder. Anne asla boşanamaz; başımızda biri olsun, babasız büyümesin, evin kirasını ödeyemem, ailemin yanına dönemem gibi haklı sayılabilecek nedenlerle. Anne kendisini çocuklarına adar. Duygusal tatmini yoktur, gerçekleştiremediği hayalini çocuk üzerinden gerçekleştirmeye çalışır, aşırı korumacı olabilir, stresini çocuklarına yansıtabilir. Çocuk bir gün gurur duyacağı bir şey yaparsa “Oyy, kurban olsun annesi, iyi ki doğurmuşum seni!” derken, çocuğun ufak bir hatasında “Babası ne ki çocuğu ne olsun, ne günah işledim de Allah seni benim başıma verdi, seni doğuracağıma taş doğursaydım!” der. Çocuk bir gün kendini annesinin kuzusu hissederken bir gün taş olsaydım daha iyi olurmuş diye düşünür. Evet, keşke doğurmasaydın beni diyemez, aklına gelmez, o yaşta bizim kadar kötü olamaz ama ergenlik dönemine saklar bunları, ilk fırsatta da canınızı yakar. Bencilliğimizi yüzümüze vurur ve belki biz bencil olduğumuzu ancak o zaman fark ederiz. Peki, neler yapmalıyız?
• Evlenmiş olmak için evlenmemeliyiz. Evlilik bir statü değildir.
• Evleneceksek; ne aşkın gözü kördür demeli ne de aşk karın doyurmuyor demeliyiz. Evlilik sevgi, saygı ve mantık içermelidir.
• Eğer eşler arasında bir uyumdan söz edilemiyorsa çocuk fikri bu uyumsuzluk giderilene kadar ertelenmelidir.
• Çocuk yapmaya eşler kendileri karar vermelidir. Başkalarının ne dediği önemsenmemelidir. Erken doğum yaparsanız, “Evlenmeden önce hamile kalmış.”; yıllar sonra karar verirseniz çocuk yapana kadar; “Çocukları olmuyor herhalde yazık.” söylemlerini duyabilirsiniz.
• Çocuk yapmaya karar verirken istemenin dışında; anne-baba rolüne hazır mıyım, eşim ebeveyn olmak için uygun mu/onu hala seviyor muyum, maddi boyutun farkında mıyız ve yetebilecek miyiz sorularının cevaplarını kendilerine vermelidirler.
• İkinci çocuk için de, ilk çocukta karşılaştıkları sorunları ve bu sorunlarla baş edebilme becerilerini göz önünde bulundurarak karar vermelidirler.
• Çocuklar olduktan sonra eşler arasında problemler oluşmaya başlamışsa ya da çocukla düzelmesi umulan problemler şiddetlenerek devam ediyorsa, profesyonel destek alınmalı ve eğer birlikteyken çözülemiyorsa boşanma ihtimali düşünülmelidir.
• Boşanma süreci yine aynı şekilde destek alınarak düşünüldüğünden daha kolay atlatılabilir. Çocukların sürekli çatışma yaşanan bir evde yaşamaları gelecekte kuracakları ikili ilişkilerini ve evliliğe bakış açılarını etkiler. Dolayısıyla sağlıklı olan; anne babanın artık birlikte yaşamayacağı ancak onların anne ve babası olmaya devam edeceklerini, onlara karşı sorumluluklarının bilincinde olup ihtiyaçlarını karşılayacaklarının güvencesini vermeleridir.
Anne babanın ilişkisinin çocuğun üçüncü ebeveyni olduğu unutulmamalı ve çocuk kötü giden ilişkinin sorumlusu ya da kurtarıcısı olarak görülmemelidir. Çünkü bir yazarın da söylediği gibi; “En derin yaralar ailede açılır, kabuk tutsa bile kanar hikaye, içten içe…”
Çocuk Gelişimi Bölümü Program Başkanı Öğr. Gör. Merve Mercan
Paylaş