Paylaş
Değerler eğitimi, insan yaşamının ilk yıllarında ailede, ardından arkadaş çevresi, okul ve iş hayatı olarak informal biçimde, deneyimsel öğrenmeye bağlı olarak, plansız bir şekilde gerçekleşir. Yaşamın ilk yıllarında atılan temeller, ailenin kültürüne, inancına, yaşam şartlarına ve eğitimine göre şekillenir. Eğer ailede sınır boyutta dahi benmerkezcilik, farklı kültürlere saygı duymama veya aşırı mükemmeliyetçi tutumlar söz konusu ise, çocuğun bu bilinçle büyüyerek bulunduğu ortamlarda istenmeyen ve dışlanan kişi olması kaçınılmazdır. Benzer örneği, diğer inanış ve davranışlar için de düşünebiliriz.
Dünyanın neredeyse her yerinde bu tip istendik olmayan durumlara karşı mücadele edildiği aşikar olmakla birlikte, hedonist bir neslin azımsanamayacak kadar mevcut olduğunu da söylemek isterim. Oysaki, tüm insanlığın aynı dili konuşabildiği alandır “evrensel etik değerler” ve şu zamanlarda en çok ihtiyacımız olan.
Ailede başlayan bu eğitimin faydalı olduğu kadar, negatif yanları ve boşlukları hakkında birkaç söz edebilirim. Aşırılığın her boyutu, hoşgörünün üstünü kapatacak kadar zararlıdır. Bu noktada okulların erken müdahalesi (Etkin veli eğitimleri, yapılandırılmış ev çalışmaları, evrensel değerler için planlanan aile katılımlı çalışmalar vb.) değerler eğitiminin formal ve non-formal biçimde yapılandırılıp hayata geçirilmesini elzem kılmaktadır. Bu eğitimin, yalnızca ve tek başına okulun sorumluluğunda olduğunu söylemek yanlış olacağı gibi yalnızca aile sorumluluğunda olduğunu savunmak da bir o kadar hatalıdır.
Aksi durumları göz önünde bulundurup, çevremize dikkatli ve meraklı gözlerle baktığımızda karşılaştığımız tablo pek de iç açıcı değildir. Örnek vermek gerekirse; bir çocuğun yoğun ve baskıcı bir düşünce sistemi veya aile tutumları ile büyütüldüğünü düşünelim, kendi aklı ile düşünmeye başlayana kadar kendi gibi olmayanlara bakış açısını tahmin edebilirsiniz sanırım.
Ülkemiz, coğrafyamız, kültürümüz ve insanımız bakımından en şanslı konumda olduğumuzu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz. İnsanlığın, karma medeniyetlerin doğuşu ve varlıklarını özgürce sürdürebildikleri, hoşgörü ve sevgi kavramlarına bakış açıları ile dünyaya örnek teşkil eden bir neslin devamıyız.
Üzülerek söylemek gerekirse, günümüzde yolunda gitmeyen bazı durumlar var. Bu durumlar Milli Eğitim Bakanlığımızın gözünden kaçmamış olacak ki, erken eylem planı ile tüm okullarımızda uygulanmasını gerekli kılan bir eğitim gündeme geldi. Bu eğitim “Değerler Eğitimi” olarak maddeleri ve kazanımları ile eğitimcilere on yıl öncesinden sunulmaya başlandı. Bu eğitime başlanmasından bu yana yetişen bir nesil, en fazla on yıldır değerler eğitimi kapsamındaki uygulamalar ile tanıştı.
O halde neden çocuklarımızdan ve gençlerimizden bahsederken hoşgörü, empati, saygı, adalet, iyilik gibi kavramlarındaki eksikliklerden söz edilebiliyor? Resmi yazıda yalnızca etik değerlerin kazandırılmasından değil, topluma faydalı projeler üretme, estetik duygu ve yaratıcılık becerilerini geliştirme, üretkenlik ve sosyal ekonomiye katkıda bulunmak gibi kazanımlara da yer verilmişken, neden on yıl içerisinde bu kazanımlar ile dünyanın her yerinde ses getiremediğimizi biz eğitimciler olarak düşünmemizin vakti gelmedi mi?
Nerede yanlış yapıyoruz, ne yapmamız gerekir?
Öncelikle, nasıl ki akademik alanda yatırım ve çalışmalara büyük maddi ve manevi destek veriyorsak, insan yetiştirme politikalarımızda da aynı özeni, göstermemiz gerekmektedir. Önce insan derken, insan zihninin etik bilinç ile yoğurulması, informal olarak ailede edinilen değerlere, evrensel boyut kazandırılması, okul ikliminde formal ve non-formal etik öğretimin hayata geçirilmesi, tüm bunlar için zemin hazırlamaya ise öğretmen eğitimden ve birebir öğretmen desteği ile planlanan sağlam bir müfredat oluşturulmasından, öğretmenlerin aileler ile iş birliğine giderek başlamaları gerekmektedir. Değerler eğitimi uygulamaları, non-formal olarak çocukların kurs ortamlarındaki ve bireysel aldıkları eğitimlerin yanı sıra formal müfredat ile çelişmemeli ve birbirini tamamlamalıdır.
Görüldüğü üzere, değerler eğitimi kavramı, üç zamanlı gelişebilen, evrensel etik değerleri temel alan ve yaşam boyu süren bir eylemdir. Zemini kötü olan bir ev, her ne kadar yüksek ve gösterişli olsa da ne yazık ki en ufak bir sarsıntıda tuzla buz olmaya müsaittir. Eğitimciler olarak hepimizin eş sorumlu kılındığı bu eğitim, yalnızca ailelerin üzerine yıkılamaz.
Etik değerlere sahip, erdemli bireyler yetiştirmek için kazanım odaklı felsefe çalışmalarının bize sunduğu avantajları göz ardı etmememiz gerektiğinin ve müfredat içerisinde harmanlanmasının yalnızca öğretmen insiyatifine bırakılmadan, öğretmenlerin sürece daha fazla ve kollektif bir şekilde dahil edilip, okul politikası ve okul eğitim felsefesi adı alında hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizmek isterim.
Paylaş