Paylaş
Hepimizin hayatta bir farklı olma yani artık bize ait olan bir parçayı bırakıp başka türlü davranmaya başladığımız ve o parçamız olmadan yola devam ettiğimiz bir an vardır. Bu ana ‘pes etme noktası’ denir. Yani kişinin yaşamında gelişmesini engellemekten sorumlu olan bir olay vardır. Bu bir sarsıntı, acı bir yenilgi, aşkta hayal kırıklığı hatta kötü bir tesadüf olabilir. Bunun için ruhsal ve bedensel olarak sıkıntıda olan bir kişi, öncelikle kendisini bu pes etme noktasından kurtarmalıdır ve bunu yapmak için de tüm yaşamını gözden geçirip bu durumun tam olarak ne zaman ortaya çıktığını bulmalıdır.
Her şey önce düşünceyle başlar, düşüncede var olduktan sonra gerçekte de var olmaya başlar. Yaşam aslında çok basittir, kişi ne ekerse onu biçer. Kişi ruhundaki ve bedenindeki huzursuzlukları bilinçli veya bilinç dışı otomatik olarak kendisi oluşturur. Eğer kişi dinlemesini bilirse bedeni daima onunla konuşur. Bedenin her hücresi, kişinin düşündüğü her düşünceye, söylediği her söze karşılık verir. Yani ruh ve bedendeki her huzursuzluğun mutlaka zihinsel bir nedeni vardır.
Yaşanan ruhsal ve bedensel sorun ne olursa olsun, kişinin iç dünyasının dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Şu an ve şimdi, geçmişin bir tekrarıdır. Eğer kişi sürekli geçmişe bağlı kalıyorsa, geçmişi bugüne sokuyorsa, geleceği belirlemeye çalışıyorsa, zihninin doğal işleyişine ket vurmaya başlamış demektir. Bunun sonucunu da ruhunda ve bedeninde huzursuzluklar olarak görebilir. Bu nedenle kişi nasıl düşünürse öyle yaşayacaktır, düşünceler ve sözcükler kişinin şu an yaşadıklarını belirleyecek ve geleceğini yaratacaktır. Yani kişi olumlu veya pozitif düşünürse güzel şeyler yaşayacaktır, olumsuz veya negatif düşünürse kendini huzursuz edecektir.
Kişi kendini huzursuz hissettiğinde zihnindeki düşüncelerini ve yüreğindeki duyguları gözden geçirmelidir. Kişinin yüreğine yerleşen duyguları ve bu düşüncelerin ardında yatan bilinç dışı ve otomatik gelen düşünceleri fark etmesi ve bu düşüncelerden kurtulması kendi kendini iyileştirmenin ilk adımıdır. Kişi kendini olduğu gibi kabul edip, ‘onay’ladığı zaman her şey zamanla düzelecektir, acılar hafifleyecektir, kişinin ruhu huzur bulacaktır. İnsan ‘seçimler’inden, ‘eylem’lerinden ve ‘söylem’lerinden sorumludur, ‘duygu’larından ve olur olmaz aklına gelen ‘düşünce’lerden değil...
Kişinin kendinden nefret etmesi bile, kendisi hakkındaki nefret dolu düşüncelerinin bir ürünüdür. Çünkü insanın bedeni ve zihni birbiriyle sürekli bağlantı halindedir. Yani zihinden geçeni beden yapar, bedenin yaptığını da zihin belleğe kaydeder ve bu bilgiyi ileride yeniden kullanmaya hazır bir şekilde tutar. Olaylar arasında bağ kurabilme yani kişinin aklını kullanabilmesi, belleğe kaydedilmiş bu bilgilerin sentezlenerek yeniden eyleme dönüştürülmesi işlemidir. Bilinç dışı bedenin tüm işlevlerini, koşullarını ve duyumlarını denetlemektedir.
Zihin ve beden bir bütün olarak çalışır. Bunu bir hikaye ile örneklemek gerekirse; “Bir ülkenin çirkin ve bakımsız bir kraliçesi varmış. Bu kraliçe bir gün tablosunu yaptırmak için bir ressama emir vermiş. Ressam uzun uğraşlar sonucunda kraliçenin resmini yapmış ancak bu resim kraliçeye çok da benzemiyormuş. Gayet tatlı bakışlı, sevecen ve güzel bir kadına benziyormuş. Ressam yaptığı bu resmi kraliçenin emri üzerine yatak odasına asmış. Kraliçe her sabah uyanınca bu resme bakıyormuş. Aradan biraz zaman geçmiş, kraliçe kendine daha çok bakmaya başlamış, uzun bir aradan sonra kraliçe tamamen o resimdeki kadına benzer bir güzelliğe sahip olmuş...”
Yukarıdaki hikayede olduğu gibi, kişi her sabah kalktığında “bugün çok güzelim” veya “çok yakışıklıyım, kendimi çok iyi hissediyorum, çok güçlüyüm, kendimi seviyorum ve onaylıyorum” diye düşündüğünde birden kendini yaşadığı tüm sorunları ve huzursuzlukları aşabilecek bir güçte hissetmeye başlayacaktır. Bu değişimin temelinde ‘inanmak ve istemek’ vardır. Yani kişi neye inanırsa, neyi isterse, bilinç dışı o mesajı vücuduna iletir. Yani ‘bilinçle düşün, iste, bilinç dışı gerçekleştirsin’ mantığı hayata geçirilmelidir. Aynı şekilde kullanılan ilaçlar, yapılan cerrahi müdahaleler iyileşeceğine dair inanç olmadan belli bir yere kadar etkili olabilir. Çünkü insan vücudunda hem iyileştirici hücreler hem de huzursuz yapan hücreler vardır. Bilinç dışı hangisini harekete geçirirse bütün vücut ona göre çalışır. Bilinç dışının bu iyileştirici potansiyelinden isteyen her insan yararlanabilir. Fiziksel olarak herkes bir enerjidir. İnsanlar evrensel enerjinin birer parçasıdır. Ve herkes bu enerjiyi kullanarak hayatını olumlu yönde değiştirebilir ve pes etme noktasını aşabilir...
Paylaş