Paylaş
Transaksiyonel Analiz modeliyle tanıştığında kafası baya karışıktı Su’nun. Evleneli iki yıl olmuş çevredeki herkes çocuk sahibi olması için baskı yapıp duruyordu. Su, çocukları çok seviyordu ama bir taraftan da hayatının değişecek olmasından korkuyordu. Deniz’le göçebe bir hayatları vardı, arada yorgun düşseler de dünya vatandaşı olmaktan mutluydu. Çocuk sahibi olunca herkes gibi onlar da sevgili modundan çıkıp klasik bir anne-baba moduna mı gireceklerdi? Bunu gerçekten istiyor muydu? Ayrıca ailesi İzmir’de olduğundan ona fazla destek olamayacaklardı. Ama diğer taraftan da yaşı otuzu geçmişti ve her kadın gibi onun da bir biyolojik saati vardı ve bunu kabul etmesi gerekiyordu….
Çocuk sahibi olmak önemli bir karardı. Geri dönüşü yoktu. O yüzden sağlıklı bir karar vermek adına psikoloğu Irmak hanım’ı ziyaret etti. Irmak hanım da ona içindeki seslerin yarattığı çelişkiyi anlamlandırmak adına Transaksiyonel Analiz diye bir modelden bahsetti. Transaksiyonel Analiz, Eric Berne tarafından “Ebeveyn”, “Yetişkin” ve “Çocuk” olarak adlandırılmış olan üç ego-durumunun üzerine temellendirilmişti.
Ebeveyn ego-durumu, çocukluk dönemindeki başta anne-baba olmak üzere tüm otorite figürlerine ait kayıtlarından oluşur. Yaşamın ilk yıllarında otorite figürlerinin davranışlarını, farklı durumlarda verdikleri tepkileri, çeşitli konulardaki düşünce ve tutumlarını izler ve kaydederiz. Yıllar sonra bu ego-durumu aktif olduğunda, tıpkı çocukken izlediğimiz ve kaydettiğimiz bu otorite figürleri gibi hisseder, onlar gibi düşünür, onlar gibi konuşur ve onlar gibi tepki veririz.
Yetişkin ego-durumu, Eric Berne tarafından kişinin “mantıklı” ve “sağduyulu” yanı olarak tanımlanmıştır. Yetişkin ego-durumu çevreyi objektif olarak değerlendiren, deneyimleri çerçevesinde olasılıkları hesaplayan ego-durumudur. Yetişkin ego-durumunun en önemli özelliği “şimdi ve burada” ki gerçeği göz önüne alarak, verilere dayalı hareket etmesidir.
Çocuk ego-durumu ise kişinin 0-7 yaş yaşantılarına ait kayıtlardan oluşur. Çocukluk döneminde yaşananlar ve bu yaşantılara eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranışlar Çocuk ego-durumunu oluşturur. Yıllar sonra kişi Çocuk ego-durumundan hareket ettiğinde aslında çok uzun yıllar önce davranmış olduğu şekilde davranmakta ve bu anlamda geçmişi tekrar etmektedir.
Çocuklar doğdukları andan itibaren bir mesaj bombardımanına maruz kalırlar. Anne-baba başta olmak üzere yaşamlarında yer alan kişilerden gelen sözlü ve sözsüz mesajlar yoluyla çocuklar bazı değerlendirmeler yapar ve bazı kararlar alır.
Bazı çocuklar çocukken “büyümemeliyim” kararı alır ve tüm bir yaşamı kendi ayakları üzerinde duramayan, başkalarına bağımlı küçük bir çocuk olarak yaşarlar. Kimi çocuklar ise bunun tam tersine, “çocuk olmamalıyım” kararına varırlar. Daha küçük bir çocukken bir büyük gibi davranmaya, sorumluluklar almaya başlarlar. Çocukken anne-babasına yaklaşmaya çalıştığında incinen çocuklar, “yakın olmamalıyım” kararı alır ve tüm bir hayatı gerçek bir yakınlık yaşayamadan harcarlar. Bazı çocuklar da “güçlü olmalıyım” kararına varırlar. Yaşamları boyunca tek başına yürür, her türlü zorluğa sesini çıkartmadan katlanır, asla şikayet etmezler. Hiçbir şey yaşama bu "çocukluk dönemi kararları" kadar damgasını vurmaz. Yaşam bu kararların ışında şekillenir.
İnsanların çok büyük bir bölümü yaşamın çok büyük bir bölümünü bir Çocuk ego-durumundan, çocukluk döneminden getirdiği kararlara göre, senaryosu doğrultusunda yaşar. Çocukluk dönemine ait dinamikler biz hiç farkında olmadan başta ilişkilerimiz olmak üzere tüm yaşamımıza “bulaşır”. Günlük yaşamda seçimler yaparken, kararlar verirken, direksiyonda hep kendimizin olduğunu düşünürüz. Oysa, çoğu zaman bu büyük bir yanılgıdır. Yaşamla ilgili karalarımız aslında çok uzun yıllar önce alınmıştır. Günlük yaşam içerisinde yeni bir işe girerken ya da istifa ederken, kariyer basamaklarını çıkarken ya da düşerken, evlenirken ya da boşanırken aslında uzun yıllar önce yazılmış, hiç farkında olmadığımız bir “senaryo”ya göre hareket ediyoruzdur.
Her ne kadar değişmek istesek de çocukken almış olduğumuz bu kararlara sımsıkı tutunur, değişmeye karşı direniriz. Değişmek işte bu yüzden zordur…
Paylaş