Paylaş
İçindeki farklı yanları tanımak sanki bilip de adlandıramadığı bir şeye isim vermek gibiydi Su için. Bu farklı yanların farklı sesleri vardı ve bazen onu boğuyordu. Irmak hanım anlattıkça biraz olsun rahatladı. İçindeki Ebeveyn yanın onu ne kadar baskıladığını fark etti. En azından onu sıkanın kendisi değil,‘başkaları’nın, ‘anne-babası’nın, toplumsal değerler ve kuralların sesi olduğunu öğrendi.
Psikoloğu Irmak hanım, modeli biraz daha detaylandırdı. Her çocuğun dünyaya ‘Doğal Çocuk’ olarak geldiğini, zamanla anne-babasından, toplumdan gelen yönlendirmeler ve kurallarla modifiye olduğunu, uyarlandığını anlattı. ‘Doğal Çocuk’ (Natural Child) yaşam enerjimizdi. Heyecanlı, mutlu, cesur, maceraperest, yaratıcı ve sezgiseldi. Ama zamanla bize öğretilen bilgi, değer ve kurallarla ‘Doğal Çocuk’ tahtını ‘Uyarlanmış Çocuk’ (Adapted Child) a bırakıyordu. ‘Uyarlanmış Çocuk’, söz dinleyen, kendi istediğine göre değil başkalarının isteğine göre davranan yanımızdı. Çocuklar anne babası ve toplum tarafından kabul edilmek için ‘Uyarlanmış Çocuk’ olmayı seçiyordu. Bu sayede seviliyor ve kabul ediliyordu. Ama ‘Uyarlanmış Çocuk’ yanımız maskeliydi. Hep o yanımızla davrandığımızda bir süre sonra içimizdeki renkler donuklaşmaya başlıyordu. Yaşam enerjimiz azalıyor ve yaşamdan keyif alamaz hale geliyorduk.
Irmak hanım, içimizdeki Ebeveyn ’i yargıç ve vicdan olarak tanımladı ve ikiye ayırdı. ‘Koruyucu Ebeveyn’ (Nurturing Parent), şevkat veren, kollayan, bakım veren yanımızdı. Eğer ailemizde koruyucu, sahiplenen yaklaşımla büyütüldüysek, içimizde güçlü bir ‘Koruyucu Ebeveyn’ oluşabiliyordu. Bizde tıpkı annemiz gibi bebeklerimizin üstünü örtüp ona yemek yapıyorduk. Sıkıntıyı yaratan yan ise içimizdeki ‘Eleştirel Ebeveyn’ (Controlling Parent) idi. Bu bizi yargılayan, eleştiren, suçlayan, ahlak dersi veren bir sesti. Genellikle ailedeki anne ya da babanın eleştirel, mükemmeliyetçi kişiliği bu yanın güçlenmesine yol açıyordu. Bazen biz de tıpkı babamız gibi eleştirel olup hiç bir şeyi beğenmez bulabiliyorduk kendimizi.
‘Yetişkin’ (Adult) yanımız ise kaç yaşındaysak o yaşımızdaki mantık ve sağduyumuzdu. ‘Şimdi ve Şu an’da kalıp durumu değerlendirip karar veren yanımızdı. Çocuk sahibi olma konusunda psikoloğu Irmak hanım, içinde bu farklı sesleri canlandırmasını istedi. Su, farklı yanlarını farklı sandalyelere oturarak seslendirmeye başladı.
‘Eleştirel Ebeveyn’ koltuğuna oturduğunda ‘Çocuk sahibi ol-malısın’ ‘Yaşın otuzu geçti’ seslerini duydu. Bu sesler sürekli kulağının dibinde onu rahatsız ediyordu. ‘Şefkat veren Ebeveyn’ koltuğuna oturduğunda ise bir şey duyamadı. Hatta Irmak hanımdan yardım istedi. Irmak hanım da eğer onun sesini duyamıyorsa oradan kalkıp ‘Doğal Çocuk’ koltuğuna oturabileceğini söyledi. ‘Doğal Çocuk’un sesi, diğer seslere kulak tıkayıp ‘Gerçekten ne istiyorum?’ sorusunun yanıtıydı. Ama bazen diğer sesler fazla cazgır olduğunda bu sorunun yanıtı çıkamıyordu. ‘Doğal Çocuk’ yanı renkliliği ve farklılıkları seviyordu. ‘Özgür olmak, dünyayı gezmek ve heyecan istiyorum’ diyordu. ‘Uyarlanmış Çocuk’ yanı ise korkuyordu. Aslında çocukları seviyordu. Etrafındaki annelere de özeniyordu. Ama ‘Ya tekdüze sıkıcı bir hayatımız olursa’ ‘Ya Deniz’le aşkımız biterse’ diye korkuyordu. Eleştirel Ebeveyn sesi konuştukça bu korku daha da güçleniyordu.
Irmak hanım, ‘Eleştirel Ebeveyn’in sesi çok güçlü olduğunda ‘Koruyucu Ebeveyn’in sesini pek duyamadığımızdan bahsetti. Onun sesi bizim yanımızda olan, anlayan, hak veren, yardımcı olmaya çalışan bir sesti. Tıpkı bir annenin ağlayan ve kafası karışık çocuğuna sarılması, rahatlatması ve ne olursa olsun yanında olduğunu hissettirmesi gibi. Bu içimizdeki yan; kendimize kızmadan anlamaya çalıştığımızda, kendimizi sevip takdir ettiğimizde, olduğumuz gibi kabul ettiğimizde, kendi ihtiyaçlarımızı karşılamamıza yardımcı olduğumuzda devreye giriyordu. Ama genelde sıkıntı bu yanımızı pek de fazla kullanamamaktan kaynaklanıyordu…
En son olarak Su, ‘Yetişkin’ koltuğuna oturdu. Irmak hanım, ‘Yetişkin’in orkestra şefi olduğunu, orkestradaki farklı sesleri duyup, doğru yönetemediğinde, çok sesliliğin bozucu ve rahatsız edici sesler haline gelebileceğini anlattı. ‘Çocuk’ yanının istek ve ihtiyaçlarını dinlemedikçe, bu ihtiyaçlar için bir çözüm bulmadıkça içindeki huzursuzluğun devam edeceğini söyledi.
Su, ‘Yetişkin’ koltuğundan ‘şimdi ve şu an’ da kalarak bir değerlendirme yaptı. Ve şunu anladı, bir çocuğun kendi ‘Çocuk’ yanını yok etmesinden korkuyordu. Büyümekten korkuyordu. Aslında renklilik ve özgürlük onun içindeydi. Bunu korumak için ‘Doğal Çocuk’ yanına sahip çıkması yeterliydi. Yoksa çocuk sahibi olmadan da onu kaybedebilirdi. Evet sorumlulukları artacak, eskiye göre pek çok şey değişecekti. Ama çok sevdiği kocasıyla ortak bir eserlerinin olması bir renklilik ve keşfedilecek yeni bir tad ve heyecan değil miydi?
Bu değerlendirmeden sonra bu maceraya atılmaya karar verdi…
Paylaş