Paylaş
Bayram sonrası yeniden merhaba. Sizler iş başına döndünüz, ben de kendi ruhsal ve bedensel detoksum için düştüm yollara. Ağustos ayını kendi içsel ve fiziksel yolculuklarıma ayırdım…
Bana en sık gelen sorulardan biri şu: “Bu kadar sıkıntılı hikaye dinledikten sonra sen nasıl rahatlıyorsun?”
Benim terapistlerimden biri de yolculuklar... Marka 2010 ödülü alırken Elif Şafak çok sevdiğim bir konuşma yapmış, yaratıcı olmayı 4 elementle özdeşleştirmişti. Dört elementten biri hava gibi olmaktı; uçuşmak, yolculuklar yapmaktı. Yolculukları sadece fiziksel olarak bir yerlere gitmek olarak tanımlamamış, içsel yolcuklar yapmanın da önemini vurgulamıştı.
Wellness üzerine hazırladığım yazı dizimde de anlattığım gibi fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal dayanıklılığımızı arttırmaya yatırım yaparak kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürmek mümkün. Sadece belli başlı egzersizleri alışkanlık haline getirmeniz yeterli.
Ben de kendi Wellness yatırımım için yoldayım. Travel&Leasure, Sky Life ve Hürriyet seyahat yazarı arkadaşım Bahar Akıncı ile bir yolculuğa çıktık. Güllükten başlayan Güney Ege yolculuğumuz Fethiye’de son bulacak.
Bu yolculuktan benim iki temel amacım var;
İlki yolculuk boyunca beynimi susturmak ve ruhuma dokunmak.
Diğeriyse yolculuğumda Wellness adına yakaladığım öyküleri sizinle paylaşmak… Değişim ve yenilenme için biraz olsun sizlere ilham verebilmek…
Bu pazartesi başladığımız yolculuğumuzda ilk durağımız Güllük Med-Inn Butik Otel’di. Bodrum’a bu kadar yakın olup da bakir kalabilen bir balıkçı kasabası olan Güllük’te cennet gibi bir koya konumlanmış olan bu butik otele ulaştığımızda ruhumun canlanmaya başladığını tahmin edebilirsiniz sanırım.
Doğma büyüme Hollandalı olan Metin Bey ve eşi sadece cennetin içinde bir mekan yaratmakla kalmamış aynı zamanda da iç dekorasyonda yarattıkları ince detaylar, güler yüzlü hizmet ve leziz yemekleriyle müşteri mutluluğunu ana prensip haline getirmişler.
Sabah erkenden kalkıp doğanın içinde yaptığım bir yürüyüş ve meditasyon sonrası kendimi Güllük’ün pırıl pırıl sularına attım ve saatlerce yüzdüm.
Bir gece Güllük’te konakladıktan sonra Torba’ya geçtik. Deniz kenarında yan yana konumlanmış olan butik oteller arasından ilerleyip ikinci evimiz olan Casa Dell Arte’ye vardık. Henüz içeriye adım atarken bizi karşılayan haşmetli Edirne kapısı ve bahçedeki muhteşem heykellerden burasının farklı bir yer olduğunu hissetmiştim.
Sanat evi anlamına gelen Casa Dell Arte, Türkiye’nin önde gelen koleksiyoner ailelerinden Büyükkuşoğlu ailesinin tutkuyla koleksiyonuna kattığı sanat eserlerini, diğer sanat tutkunlarıyla paylaşmaya karar vermesiyle kurulmuş.
Türkiye’nin ilk sanat oteli olarak konumlanan otelin bana göre başarısını getiren sanatın, estetiğin, zarafetin buluştuğu bu otele profesyonel ama mesafeli duran bir kadro yerine samimi, güler yüzlü, genç ve enerjik bir kadronun hayat vermesi olmuş.
Otelde hangi personelle konuşsak bize hayranlıkla otelin sahibi Ahu Hanım’dan bahsetti. Ahu Hanım ile sohbetimizde onun pozitif, enerjik ve mütevazi duruşuna ben de hayran oldum. 7000 personelli FarPlas İcra Kurulu üyesi ve 3 kız annesi Ahu Hanımın kişisel asistanının olmadığını öğrendiğimde çok şaşırdım. Çünkü isteyen herkesin ona cep telefonundan ulaşabilmesini istiyormuş. Dedi ki:
“Bana herkes ulaşabilmeli. Bir kişiyi bile kaçırırsam bir kapıyı istemeden kapatabilirim.”
En temel ilkesinin insanları ön yargısız kabul etmek olduğunu söyledi. Bunu başarabildiğinizde her şeyin daha kolay olduğunu ifade etti.
Otelde yapılan spor ve sanatla ilgili programlara nasıl karar verdiğini sorduğumda Ahu Hanım onların kendisini bulduğunu söyledi. Bir gün otele gelen İranlı bir adama yardımıyla başlayan hikaye onu aşkının peşinden Bodrum’a yerleşen Seattle’lı seramik sanatçısı Monad’la tanıştırmış. Hiçbir eğitim almadan 40 yılı aşkın süredir seramikten mucizeler yaratan 63 yaşındaki rastalı zenci bu sevimli adam o gün bu gündür otel misafirlerinin çocuklarına seramik dersleri veriyormuş. Otelin sembollerinden biri haline gelen Monad’la sohbetimizde bize iki önemli şey söyledi:
“Ben Bodrum’da çok mutluyum. Ülkemdeki gibi kimse rengimden dolayı bana ikinci sınıf muamelesi yapmıyor. Burada kendimi yeniden yarattım.”
“Ben çocuklara bir şey öğretmiyorum. Sadece kile dokunmayı, süreçte kalmalarını istiyorum.”
Ahu Hanım Eylül’de Wellness programlarının başlayacağını, bu program kapsamında yıl boyu iş kadınları için kişisel gelişim programları ve İngiltere’den gelen bir uzmanla sadece 8 kişiyle yapılacak olan bazı spiritüel çalışmaların olacağını anlattı.
Programları belli olur olmaz sizlerle paylaşacağım, çünkü Wellness ve kişisel farkındalık adına çok faydalı çalışmalar planlamışlar.
Şu anda yoga ve nefes çalışmaları yapılıyor. Güne doğa yürüyüşü ile başladıktan sonra İranlı yoga eğitmenleri Sash’ın dersine katıldım. Sash kollarımı ve bacaklarımı şekilden şekle sokarak beni iyice esnetti.
Otelde ayrıca farklı sanatçıların sergileri de açılıyor. Yolunuz Bodrum’a düşerse 17 Ağustos-14 Ekim arası Muzaffer Akyol’un sergisini mutlaka ziyaret edin.
Daha ne diyebilirim ki… Ben bu sanat evinin felsefesinden ve enerjisinden gerçekten büyülendim.
Daha fazla kalmak isterdim ama yolcu yolunda gerek diyerek 3. noktamız olan Yalıkavak’a doğru yola çıktık. Bu yazımı yemyeşil doğa manzarasıyla Yalıkavak’a tepeden konumlanan 4Reasons Otel’in gizli bahçesinden yazdım sizlere…
Haftaya kaldığım yerden Wellness yolculuğumu anlatmaya devam edeceğim…
Kalp kapılarınızı açık tutmanız ve önyargısız olmanız dileğiyle…
Paylaş