Paylaş
'Takıntı’ sözcüğü danışanlarımın ağzından sıklıkla duyduğum bir sözcük. Takıntı (obsesyon) ya da saplantı, psikiyatri sözlüklerinde “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, arzu edilmeyen saplantı halindeki düşünceler” ya da “kişinin istemli çabalarına karşın kurtulamadığı, korku yaratan ve ısrarla tekrar eden düşünce, hayal (fantazi) ya da tepkiler olarak” tanımlanır.
Takıntılar öylesinde güçlüdür ki yıllarınızı aynı adamı platonik olarak severek ve bekleyerek geçirebilirsiniz. Kilo alma takıntınızdan dolayı hayatınızı spor salonu ve diyetisyen döngüsünde sürdürebilirsiniz. Ya da hastalık kapma ve ölme korkunuz, yaşamınızı bir esaret haline getirebilir.
Ne şekilde olurlarsa olsunlar, obsesyon ve fantaziler, bizim için geçmişte incitici olan gerçek duygu ve düşüncelerimizden kaçınmamızı sağlarlar.
İnsanlar süreklilik ve tahmin edebilirlik sağlayabilecekleri psikolojik bir yapıya ihtiyaç duyarlar. Bu sayede gelecekte ne olacağı hakkında bir öngörüleri oluşur ve deneyimlerini buna göre organize ederler. Yapı kurma ihtiyacıyla birlikte uyarıcı ve ilişki kurma ihtiyacımız da psikolojik ihtiyaçlarımızdır ve karşılaştığımız tüm yaşam olaylarına verdiğimiz fizyolojik, duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkileri bu üç psikolojik ihtiyacımız belirler.
Bireyin dengede kalmayı, sürekliliği, istikrarı ve tahmin edilebilirliği sağlayan bir yapıya ihtiyacı vardır. Bu sayede homeostasis, denge ve istikrar sağlama eğilimi karşılanır. Homeostasis, organizmanın dengede kalmak amacıyla tanıdık olana dönmesine neden olur. Homeostasis, değişim ve gelişimi engeller, dengeyi korumak için sürekli çalışan bir sistemdir.
Obsesyon ve fantazilerin birey için homeostasis sağlamak adına psikolojik bir işlevi vardır. O yüzden onlardan kolay kolay vazgeçemeyiz. Eğer takıntılarınızdan kurtulmak istiyorsanız öncelikle bu düşüncelerinizin size sağladığı psikolojik işlevi (süreklilik, tahmin edilebilirlik, duygusal istikrar ve kimlik) fark etmelisiniz.
Çocuklukta yaşadığımız ihmal ve travmalar sonucu gelişimsel ihtiyaçlarımız karşılanmadığında bu acıyı azaltmak ve telafi etmek adına bir takım savunmalar geliştiririz.
Obsesyon ve fantaziler, bu acıyı azaltmak ve kendimizi korumak adına yarattığımız çocuksu çabalardır. Obsesif kişiler kendilerini çaresiz ve çok yalnız hissederler, obsesyonlar bu yalnızlıklarını doldurmaya yararlar.
Obsesyonlarımızdan kurtulmak için duygusal ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz yakın ilişkilere ihtiyacımız vardır. Ancak bu sayede takıntılarımızın bize sağladığı psikolojik işlevleri o ilişkide doyurabilir ve şu anda kalmayı başarabiliriz.
Bir grup psikoterapist, danışanların terapide en çok dile getirdikleri ihtiyaçları inceledikten sonra bu ihtiyaçları 8 kategori altında toplamışlar. Bu liste, çocukların da yetişkinlerin de gelişim yolculuğunda ihtiyaç duyduğu şeylerden oluşmuş ve ölüm döşeğinde olan kişiler tarafından bile aynı ihtiyaçlar ifade edilmiş. Kategoriler şöyle:
Güven duygusu hayatımızın ilk yılında anneyle kurulan ilişkiyle başlar. Annesi tarafından beslenen, dokunulan, sevgi gören bir bebek insanlara güvenebileceğini öğrenir. Çocukluk döneminde yeterince ilgi ve sevgi göremeyen, terk edilen, bir kayıp yaşayan bir çocuk ise insanlara güvenmemeyi öğrenecektir. Bir ilişki için en temel ihtiyaç güvendir. Güven yoksa, o ilişki temeli sağlam olmayan bir bina gibi en ufak bir depremde yıkılmaya mahkumdur.
Hepimizin anlaşılmaya ve önemsenmeye ihtiyacı var. Anlattıklarımız ve yaşadıklarımız bizim için bir anlam ifade ediyor.
Sadece çocukların değil hepimizin bazen bizden daha güçlü, erdemli, olgun birinin etrafında olmaya ve ihtiyaç duyduğumuzda bizi korumasına ihtiyacımız var.
Bazen danışanlarımdan şu şözleri duyarım; ‘Varlığınızı bilmek güven veriyor’, ‘İyi ki varsınız’. Birilerinin bizi dinliyor olması, önemsemesi ve yardım etme isteği bizi rahatlatır ve umut verir.
Belki hayatınızda her gün pek çok kişiyle karşılaşıyorsunuz. Ama onlardan çok azı size bir şey ifade ediyor. Ne zaman ki bir kişiyle ortak deneyim paylaşırız, işte o noktada o kişiyle yakınlaşmaya başlarız. Ortak zevkleri, hobileri paylaşan kişiler arasında daha samimi ilişkilerin kurulması bu yüzdendir.
İlişkilerdeki pek çok problem kendini yeterince ifade edememekten kaynaklanır. Pek çok zaman duygumuzu içe atar ve paylaşmayız. Karşımızdaki kişiyi kırmaktan korkarız. Halbuki net olmanın ve kendini ifade etmenin pek çok faydası vardır.
Hepimizin içinde bulunduğumuz ortamda etki yaratmaya ve fark edilmeye ihtiyacımız var. Ama özellikle çocuklukta gerçek tepkilerimizi göstermemiz engellendiğinde bu bizim için daha önemli bir ihtiyaç haline gelir.
Hepimizin pek çok isteği ve hayali vardır ama bunları gerçekleştirmek her zaman o kadar da kolay değildir. Pek çok zaman korkularımızdan dolayı vazgeçeriz. Hayallerimizi gerçekleştirmek konusunda cesaretlendiren, destekleyen, harekete geçiren kişilere ihtiyaç duyarız.
Bazen bizim büyüdüğümüz ailede sevgi fazla ifade edilmez. İlişkiler mesafelidir. Sevgiyi göstermek ve kabul etmek bizim tanıdık olmadığımız bir duygudur.
Samimi bir ilişkide sevgiyi, şükranı ifade etmek, göstermek, paylaşmak bir ihtiyaçtır.
Bu tanıdık olmadığınız bir duygu olsa da aslında sizin de ihtiyacınızdır.
İlişkilerinizi gözden geçirin. Bu sekiz ihtiyaçtan hangilerine ihtiyacınız olduğunu düşünün. Bu ihtiyaçları doyurmanızı ne ya da neler engelliyor?
Geçmişten gelen aşamadığınız konular için mutlaka destek alın.
Göreceksiniz ifade etmek, anlamlandırmak ve bazı yüklerden kurtulmak size iyi gelecek.
Obsesyon ve fantazilerinizin yerini gerçek ilişkiler aldığında yaşamdan daha doyum alacaksınız.
Paylaş