Paylaş
Geçen haftaki yazımda Su’nun psikoloğu Irmak hanım’ı ziyaret etmesiyle içimizdeki farklı yanları tanımıştık. Kendimizi yetişkin zannetsek de çoğu zaman direksiyonda oturan o ‘Uyarlamış Çocuk’lar. Hepimizin omzunda oturan bir ses zaman zaman eleştiriyor, yargılıyor (Eleştirel Ebeveyn) ve gerçekten yapmak istediğimize (Doğal Çocuk) engel oluyor. Bu eleştirel ses bazen bizi uyarıyor ve güvende olmamızı sağlıyor. Ama sürekli konuştuğunda istediğimiz hayatı değil, başkalarının (anne-babamızın, kültürün, toplumun) bizim adımıza belirlemiş olduğu hayatları yaşamaya başlıyoruz. Ve bir süre sonra da kendi iç sesimizi duyamaz hale geliyoruz. Ve gözlerimizin parlaklığı, yaşam enerjimiz kaybolmaya başlıyor…
Peki ne yapmalıyız? Yaşam enerjimizi nasıl geri kazanacağız? Bu eleştirel sesi nasıl susturacağız? Nasıl direksiyona Yetişkin’i oturtacağız? Tüm bunları yaptığımızda gerçekten mutlu olacak mıyız?
Bütün bu sorular üzerinde konuşacağız. Şuan için tek söylemek istediğim değişmek kolay değil, sabır ve emek istiyor. Korkularımız-a rağmen eyleme geçmek gerekiyor. Ama ‘gerçekten istediğiniz’de değişmek mümkün…
Kendinize veya sevdiklerinize ayırdığınız bir gün aslında Doğal Çocuk’u mutlu ediyorsunuz. Ben bugün öyle yaptım, bugünü aileme ayırdım. Bu soğukta erken kalkıp spora gitmek zor geldi ve gitmedim. Annem seyahatte olduğundan onun ‘Koruyucu Ebeveyn’ rolünü isteyerek üstlendim. Son derece domestik bir insan olarak çamaşırları yıkadım, ortalığı toparladım ve bundan mutlu oldum. Babam hastaydı ve onunla birlikte ezogelin çorbası yaptık. En son ne zaman ikimiz baş başa bir şey yapmıştık ki? Nadir olarak gittiğimiz yemekler dışında…Belki çocuklukta kalmış olan bir şeyi yeniden yapmak beni mutlu etti… Sonrasında 3.5 yaşındaki yeğenimi alıp müzikli çocuk oyunlarından birine götürmeyi planlamıştım. Ama maalesef saati yanlış biliyormuşum kaçırdık. Bunun üzerine benim küçük ve sevimli arkadaşımla önce evde lego yaptık sonra da Kordon’da deniz sefası yapıp parkta oynadık. Soğuğa rağmen yaptık. Ve akşam da ailecek yaşgünü kutlaması yapacağız. Benim, ablamın, ablamın kayınpederinin yaşgünlerini kutlayacağız…Bizim ailede Kova burcu zengindir, severim Kovaları, kendi burcum diye söylemiyorum.
Ve ‘Doğal Çocuk’umun isteği üzerine bu yazımı ablama ithaf ediyorum. 31 Ocak Salı günü yaşgünüydü onun, duygularımı sizler kanalıyla ona iletmek istiyorum. Çünkü ben duygularımı en güzel yazarak ifade edebiliyorum…
Benim için bir abladan çok arkadaş oldun hep. Sanırım doğduğumda beni kıskandın, bir keresinde öyle bir ittirmişsin ki dilim yarılmış. Hatırladığım küçükken çok kavga ettiğimiz ve annemin bizi ikiz gibi giydirmesi, aramızda 30 cm boy farkı olsa da. Küçükken aşırı yaramazmışsın herkes yaka silkerek hatırlıyor senin çocukluğunu..
Ama zamanla bilmiyorum bize ne oldu hep birlikte takılan, iki yakın arkadaş olduk. Üniversitede yollarımız ayrılsa da yaşamak için ikimiz de İzmir’i seçtik. Ama yıllar önce sen evlendin kendine yeni bir aile kurdun. Sonra çocuğun oldu ve dünyalarımız değişti.
Belki o üniversite sonrası buluştuğumuz günleri özlüyorum. Her şeyi konuştuğumuz paylaştığımız günleri…O iki yakın arkadaş olduğumuz günleri… Şimdi senin bir ailen ve farklı sorumlulukların var. Önceliklerimiz değişti. Eskisi gibi bana ayıracak çok vaktin yok.
Ama şundan hiç şüphem yok beni olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorsun… Her zaman benim iyiliğimi istiyorsun…
Ne kendinden ne bir başkasından aşırı beklentin vardır senin. Her girdiğin ortama o pozitif enerjini yayarsın… Hiçbir şeyi gereğinden fazla kafana takmaz, sahip olduklarınla mutlu olmayı bilir şükredersin.Benim hızlı hızlı konuşan, planlı programlı, enerjik, güzel kalpli ablam. Ne çok sevenin var senin…
Sanırım sen mutluluğun formülünü bulmuşsun… Oynadığın mutluluk oyununu umarım kimse bozamaz.. Ve umarım kimse canını acıtamaz. Seni çok seviyorum…
İyi ki doğdun…
Paylaş