Paylaş
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba. Ben bir psikoterapistin hayatı meraklı ve bir öğrenci tadında yaşamasından yanayım. Terapi odasından hiç çıkmayan, kitaplarıyla yaşayan ama hayata ve kendine dokunmayan bir terapistin danışanlarını anlamakta sınırlı kalacağına inanıyorum. Bana göre bir terapist ne kadar ‘yaşıyorsa’ o kadar dokunabilir danışanına. Ben bu yazımı kendime ve hayata dokunarak geçirdiğimden bu haftaki yazımı dokunmanın şifası üzerine yazıyorum.
Öncelikle ne yaptığımı merak ettiğinizi hissediyorum. Yazılarımı ve sosyal medyadan beni takip edenler bilirler ben stresle baş etmek ve daha mutlu ve sağlıklı bir hayat yaşamak için bedenle çalışmanın gerekliliğine inanan bir psikoloğum. İşte bu niyetle tam bir yıl evvel psikolog kimliğime yoga eğitmenliği katmaya karar verdim ve bu süreçte temmuz ayının 1 haftasını inzivada, Karakaya Retreat’de geçirdim. Güne meditasyonla başladığımız, tüm gün yoga yaptığımız, glütensiz ve vegan beslendiğimiz, her türlü iletişim kanalından uzak (televizyon, cep telefonu, internet vs.) bir haftaydı bu inziva deneyimimiz. Hatta birbirimizle iletişim bile sınırlıydı, saat 14’e kadar konuşmak ve göz teması kurmak yasaktı. Dışarıdan kulağa nasıl geliyor bilmiyorum ama belki de ilk kez bu kadar kendimle kaldım hayatımda. Kendime dokunmanın ne olduğunu deneyimledim.
Buradan da yolculuğum devam etti ve kendimi Midilli’de Osho Afroz Meditasyon Merkezi’nde buldum. İçinde şamanik nefes, meditasyon, dişil-eril enerji ve tantra olan bir masaj eğitimi aldım. İçinde nefesine, ruhuna, bedenine dokunmak kadar partnerine dokunmanın da ne kadar şifa verici olduğunu deneyimlediğim bu eğitim benim için bu yazının gerçek ilham kaynağıdır. İlk gittiğimde kamp alanında insanların birbirine sık sık sarıldığını gözlemlediğim ve eğitim sırasında birbirimize ruhsal ve fiziksel dokunmanın yarattığı bağı ve gücü kendimin de yaşadığı özel ve unutulmaz bir çalışmaydı benim için.
Dokunmak ilk gelişen duyumuz ve bir bebeğin hayatta kalmasını sağlıyor. Bir bebek annesinin tenine temas ederek, kokusunu hissederek annesiyle bağ kuruyor, kendini güvende hissediyor ve hayatta kalıyor. Prematüre doğan ve 76 gün boyunca kuvözde kalan bir kadın danışanımın bebeğini sakinleştiren ve hayata tutunmasını sağlayan her sabah babasının gelip onu çıplak teninde hissetmesi ve ona şiirler okumasıydı. Çocuk esirgeme kurumu gibi bir bakıcının pek çok çocuğa bakım verdiği yerlerde büyüyen çocukların yeterince dokunulmadığından ergenlik dönemlerinde bir takım davranış bozuklukları geliştirebildikleri gözlemleniyor.
Sadece bebeklerin değil doğumdan ölüme her yaşta dokunulmaya ihtiyacımız var çünkü dokunmak en temel psikolojik ihtiyaçlarımız olan fark edilmek, tanınmak ve kabul edilmek ihtiyaçlarımıza cevap veriyor. Dokunuş tüm duyularımıza sızıyor, bakarak gözlerimizle dokunuyor, koklayarak burnumuzla dokunuyor, duyarak kulaklarımızla dokunuyoruz. Aslında dokunmak sandığımızdan da çok hayatımızın içinde. ‘Söylediğin bana çok dokundu’ ‘Bu şarkı çok dokunaklı’ gibi ifadeler de kullanmaz mıyız?
Dokunmanın bilimsel olarak kanıtlanmış pozitif etkileri şöyle:
Çocukken yeterince dokunulmayan bir çocuğun şiddete daha büyük bir eğilimi oluyor. Amerikalı gelişim psikoloğu James W. Prescott toplumlardaki şiddetin temelinin anne-çocuk bağının kurulamaması ile ilişkili olduğunu iddia ediyor. Bakım veren ve çocuk arasında temas ve bağlanma olmadığında o çocuğun hayatında bir ömür boyu süren duygusal problemler yaşanabiliyor.
Benim masaj eğitiminde yaşadığım tam da bu. Dokunma kişilerin birbiriyle bağ kurmasını sağlıyor. Nörobilimci Edmund Ross, dokunmanın ödül ve şefkat duyguları ile ilişkili olan beynin orbitofrontal korteksini aktive ettiğini buluyor. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley psikoloji profesörü Daniel Keltner de basit bir dokunuşla bile sevgi, bağ ve güven hormonu olan oksitosinin tetiklenebildiğini ifade ediyor.
Dokunma ile emniyet ve güven sinyali aldığımızdan yatışıyoruz. Kedi ve köpekleri dokunarak sevdiğinizde nasıl sakinleştiklerini hayal edin. Ya da kaygılı olduğunuzda vücudunuza dokunarak (saçınızla oynayarak, tırnaklarınızı yiyerek vs.) nasıl kendinizi sakinleştirmeye çalıştığınızı düşünün. Basit sıcak bir dokunuş kardiyovasküler stresi azaltıyor, şefkat tepkisi vermemizi sağlayan vücudun vagus sinirini aktive ediyor. Bu yüzden takım sporu oynayanların (voleybol, basketbol vs.) maç esnasında birbirlerine sık sık dokunduklarını görebilirsiniz. NBA’da oyuncuların birbirlerine daha çok dokunduğu takımların daha çok sayı aldığı bulunuyor.
Dokunmak hastalıkları da azaltabiliyor. Kuzey Carolina Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, partnerlerinden daha sık sarılma alan kadınların daha düşük nabız ve kan basıncına sahip olduklarını buluyor. Sarılmak, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Göğüs kemiğine hafif bir baskı sindirim sistemimizi etkileyen solar pleksus çakramızı hareket geçiriyor, bu da vücudun akyuvar üretimini regule eden timüs bezini aktive ederek vücudun daha sağlıklı olmasını sağlıyor. Kaliforniya Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu araştırmasına göre de komplike hastalıkları olan hastaların doktorları tarafından göz teması kurulması ve sırtlarına hafifçe vurulması onların hayatta kalma oranlarını arttırabiliyor.
Ahlaki Molekül kitabının yazarı Paul Zak, uzlaşmayı başlatmak ve sürdürmek için dokunduğumuzu iddia ediyor. El sıkışma ve sarılmanın kişilerin oksitosin salınımı sağlayarak yeni tanıştığı bir kişiye bile aile gibi bağ kurmasını sağladığını ifade ediyor.
Kişilerarası dokunmanın duygularımız üzerinde güçlü bir etkisi var. Bir araştırma, bir kadının koluna hafifçe dokunmanın erkeğin o kadınla aşk yaşama şansını arttırdığını bulurken, başka bir araştırma da dans teklifi etmeden 1-2 sn önce kadının koluna hafifçe dokunan erkeklerin 2/3’sinin dans teklifinin kabul edildiğini buluyor.
Fransız psikolog Nicolas Gueguen, öğretmenlerin öğrencilerine arkadaşça dokunduklarında bu öğrencilerin 3 kat daha fazla sınıfta söz aldıklarını saptıyor. Başka bir araştırma da bir kütüphane görevlisinin kitabı teslim ederken öğrencinin eline dokunmasının o öğrencinin kütüphaneyi sevmesini ve yeniden gelmesini sağladığını saptıyor.
Hepimizin büyümek ve gelişmek için dokunmaya ihtiyacı var. Mutluluk ve sağlık üzerine yapılan tüm araştırmalar dokunmanın gücünün altını çiziyor. Sevginin en temel göstergesi olan dokunmak bu kadar faydalıyken neden günümüzde dokunmaya karşı bu kadar korkak olduk? Danışanlarıma hangi seansların daha etkili olduğunu sorduğumda neredeyse herkes dokunarak yaptığım enerji çalışmalarının ya da ağladıklarında onlara sarıldığım seansların olduğunu söylüyor.
Dokunmak sadece ve hep şu anın içinde oluyor, hiçbir zaman geçmişte ya da gelecekte değil…
Lütfen sanal dünyadan biraz kaldırın kafanızı.
Her gün varlığınızla dokunun sevdiklerinize…
Dokunun kendi nefesinize, bedeninize, ruhunuza...
Dokunun hayatın güzelliklerine ve renklerine…
Sonra da bırakın sihirli dokunuşlar konuşsun…
Paylaş