Paylaş
Bizim bir eğitim grubumuz var. Daha önceki yazılarımda anlattığım bir kişilik ve iletişim kuramı olan Transaksiyonel Analiz’e gönül vermiş psikologlardan oluşan bir grup bu. Geçen hafta 4 gün boyunca İntegratif Psikoterapi’nin kurucusu Richard Erskine’den eğitim almak için bir aradaydık. Bu yazımda eğitimde tartıştığımız bir konu ve onun kavramları üzerinde duracağım: Değişmek neden zor ve bizi değişmeye ne motive ediyor?
İnsanlar süreklilik ve tahmin edebilirlik sağlayabilecekleri psikolojik bir yapıya ihtiyaç duyarlar. Bu sayede gelecekte ne olacağı hakkında bir öngörüleri oluşur. Transaksiyonel Analiz’in kurucusu Eric Berne, insanların yapı kurma ihtiyacının psikolojik bir ihtiyaç olduğunu ve deneyimlerimizi buna göre organize ettiğimizi belirtmiştir.
Berne, yapı kurma ihtiyacıyla birlikte uyarıcı ve ilişki kurma ihtiyacının da psikolojik ihtiyaçlar olduğunu ve kişinin karşılaştığı tüm yaşam olaylarına verdiği fizyolojik, duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkileri bu 3 psikolojik ihtiyacın belirlediğini tanımlamıştır.
Değişmek zordur çünkü bireyin dengede kalmayı, sürekliliği, istikrarı ve tahmin edilebilirliği sağlayan bir yapıya ihtiyacı vardır. Bu sayede homeostasis, canlı organizmanın denge ve istikrar sağlama eğilimi karşılanır. Homeostasis, organizmanın dengede kalmak amacıyla tanıdık olana dönmesine neden olur. Eğer dışarıdan hızlı bir değişim için baskı gelirse homeostasisi korumak adına içerden karşı bir tepki gelir. Homeostasis, değişim ve gelişimin tam zıddıdır, dengeyi korumak için sürekli çalışan bir sistemdir. Değişmek ve gelişmek zorlayıcıdır çünkü insanlar iki zıt güç tarafından çekilirler: Homeostasis ve Physis.
Değişim zor olmakla birlikte aynı zamanda kaçınılmazdır da. Her an her saniye değişiyor, gelişiyor ve öyle ya da böyle dönüşüyoruz. Her ne kadar değişime direnseniz ve gelişimin getireceği fırsatlara karşı umutsuzca mücadele verseniz de aslında gelişime karşı da her zaman bir içsel çekim yaşarız.
Yunanca bir kelime olan Physis, gelişime olan içsel güven kaynağımızı tanımlar. Physis, sağlığa, yaratıcılığa yatırım yapmamızı sağlayan, kişisel sınırlarımızı genişleten yaşam enerjimizdir. Farklı ve yeni bir şey yapma dürtümüzdür, tamamen kendi olma ve yazgımız üzerinde seçim sahibi olma isteğimizdir.
Değişim zorlayıcıdır çünkü karşınızdaki kişinin içinde ikiz iki zıt güç vardır. Onun hem dengede kalmasını sağlayan yaşamı anlamlandırma biçimine ve davranışlarına saygı duymalı hem de spontane ve yaratıcı olmasını sağlayan yaşam enerjisini teşvik etmelisiniz.
Eğer siz karşınızdaki kişiye davranış ve tutumlarını değiştirmesi gerektiğini fazla vurgularsanız çelişkili bir durum yaratabilirsiniz. Gelişime teşvik etmek yerine kişinin davranışlarında yapay bir değişim yaratan, aslında içinde eski davranış ve tutumlarını korumasını tetikleyen homeostasis tepkisi yaratabilirsiniz. Değişmesi gerektiğini ne kadar çok vurgularsanız kişi farkında olmadan eski davranış ve tutumlarına o kadar çok devam edecektir.
Arnold Beisser’in Değişimin Çelişkisi Teorisi bunu şöyle açıklıyor: Psikolojik gelişim, ancak kendimiz ve başkaları bizi kabul ettiğinde gerçekleşir. Bir kişi gelişime zorlandığında, bu kendisi bile olsa, gerçek bir gelişim yaşanmaz. Değişime zorlandığımızda, kendimiz bile olsak direnç gösteririz. Bu bilinçsiz yapılan, homeostasis ve denge sağlama dürtüsüdür.
Çelişkili olarak, eğer karşımızdaki kişi bizim yaşantısal deneyimlerimizle ilgilenir, duygularımıza karşı duyarlı yaklaşıp yaşam olaylarıyla nasıl başa çıktığımız konusunda bize saygı duyarsa işte o zaman bizim kendi değişim isteğimizi harekete geçirir. Psikolojik gelişim çelişkilidir, insanları değişime zorlamak yerine onları oldukları gibi kabul ettiğimizde kendi içsel büyüme istekleri -Physis- uyarılır.
Gerçek davranış ve tutum değişimi, kişinin davranışının psikolojik işlevselliğiyle (süreklilik, tahmin edilebilirlik, duygusal istikrar ve kimlik) ilgilendiğinizde gerçekleşir.
Pek çoğumuz için değişim küçük adımlarla yaşanır. Önce davranışımızın problem yaratıp yaratmadığını düşünmek için zamana ihtiyacımız olur. Ardından nasıl değişeceğimizi düşünmek için biraz daha zamana ihtiyacımız olur. Sonra yeni davranış biçimlerini denemek için düşünmeye ihtiyacımız olur. Sonra da başarımızı hissetmek için biraz daha zamana ihtiyacımız olur ve en sonunda kalıcı bir değişim öncesi önceki tüm adımlara geri gitmeye ihtiyacımız olur. Her küçük adım, takdir edilmeyi hak eder.
Gerçek değişim için en önemli unsur kurduğunuz ilişkidir. Geçen haftaki yazımda bahsettiğim onun ilişkisel ihtiyaçlarını doyurmasına yardımcı olun. Onu olduğu gibi kabul edin, onaylayın, onun duygularına uyumlanın ve onunla olun.
İşte o zaman değişimin kendiliğinden gerçekleştiğini onunla birlikte sizde de etki yarattığını göreceksiniz.
Richard Erskine’in http://www.integrativetherapy.com’da yer alan “The Challenges of Change and Growth” adlı makalesinden yararlanılmıştır.
Paylaş