Paylaş
Yaşamınızın kontrolünü ele almanız adına bu hafta sizlere beyinden bahsetmek istiyorum. Çünkü yaşadığımız problem her neyse çözümü de beyindedir.
Bu mucizevi organımız yaklaşık iki yumruk büyüklüğünde ve 1,4 kg ağırlığındadır. Vücudun toplam ağırlığının %2'sini oluşturmasına karşın, alınan tüm oksijenin % 25'ini, kalorinin %20'sini ve vücutta dolaşan kanın % 15'ini kullanmaktadır.
Beynimizdeki nöronların sayısı yaklaşık olarak 100 milyar kadardır. Her bir nöron diğer nörona 10 milisaniyeden daha kısa bir zamanda ulaşabilir. Ortalama bir insan beyninin kapasitesinin ancak %1 -2'sini kullanabilmektedir. Son 10 yıl içinde beyin hakkında bildiklerimiz artmış olsa da bugün hala beynimizin en fazla %5'i anlayabiliyoruz. Ortalama ömre sahip bir kişinin beynine her 10 saniyede yeni bir bilgi yüklense bile beynin ancak yarısı kullanılmış olur.
Beş yaşına kadar nöronlar arasındaki bağlantıların % 50'den fazlası kurulmuş olur. O yüzden çocukluk dönemi kayıtlarımız hayatımız üzerinde çok etkilidir.
Bütün insanlar yaklaşık 15 milyar civarında sinir hücresi ile dünyaya gelir. İnsanın zihin kapasitesi onun beynindeki nöron (sinir hücresi) sayısına değil, nöronlar arasında kurduğu bağlantılara bağlıdır. Nöronların görünüşü bir ahtapota benzer. Ortada kumanda merkezi görevini gören hücre gövdesi bulunur. Nörona ait tüm genetik bilgiler burada saklanır. Doğduğumuzda milyarlarca nöronun gövdeleri hazırdır ve yeni öğrenmeler ile nöronlar arasında yeni bağlantılar oluşur. Uyaranların hücreden hücreye geçişini sinapslar sağlar. Beynimizdeki her bir nöron 15 bin nöronla bağlantı kurarak dev bir ahtapot görünümü alabilir.
Gördüğümüz, okuduğumuz duyduğumuz kısacası algıladığımız her şey beynimizde yeni bir bağlantı oluşturur. Önce zayıf olarak kurulan bağlantı aynı uyaran tekrar beyne gönderildikçe güçlenir. Örneğin biyoloji ilgisini çeken bir öğrenci onun hakkında sürekli okuduğunda, araştırma yaptığında kalıcı öğrenme gerçekleşecektir.
Bağlantılar güçlendikçe tercihlerimiz şekillenmeye başlar. Oluşan bu bağlantılar yeni verilerin işlenme şeklini de belirler. Beyne ulaşan yeni veriler, bir su damlacığı gibi daha önceden oluşan yollar doğrultusunda akacaktır. Örneğin bir öğrenci matematikte tekrar tekrar başarısız not aldığında matematik başarısı hakkında olumsuz bir öğrenme gerçekleşerek hayatı boyunca matematik algısını ve performansını düşürebilir.
Aynı kas egzersizi gibi beynin de hangi kısmı daha çok kullanılırsa o kısım daha çok gelişir. Karın bölgesi üzerinde çalışan birinin karın kaslarının geliştiği gibi daha çok analitik düşünen birisi beyninin daha çok sol lobunu kullandığından analitik yetenekleri gelişir. Daha çok sözel düşünen birisinin de daha çok sağ lobunu kullandığından sözel yetenekleri gelişecektir.
Çocuklar okul öncesi dönemde beyinlerinin sağ lobunu kullanırlar. Yaratıcıdırlar, hayal kurar, sezgilerini kullanırlar. Okul hayatıyla birlikte bilgi bombardımana tutulan çocuklar beynin sol tarafını kullanmaya ve mantık yürütmeye başlarlar. Pek çok kişide sol lob hayatı boyunca baskındır, yaratıcı ve özgün olmamızı sağlayan sağ lob kullanılmaz ve silikleşir.
Olağanüstü başarılı diye tanımlanan dünya genelinde 10% luk gruba dahil kimselerin ise beynin hem sol hem sağ lobunu kullandıkları, hedeflerini beyinlerinde imgeleyebildikleri saptanmıştır. Pek çok sporcu en iyi golü nasıl attığını, en kısa sürede koşuyu nasıl tamamladığını, en yüksek atlamayı nasıl gerçekleştirdiğini zihninde defalarca yaşayarak başarıya ulaşır.
Beynimizdeki Limbik sistem duygularımızı kontrol eder. Midemiz kazındığında, öfkelendiğimizde ya da aşık olduğumuzda Limbik sistem devrededir. Limbik sistem açlığı susuzluğu, cinsel arzuları ve diğer zevkleri düzenler.
Ayrıca limbik sistem belleğimizi de kontrol eder. Duygusal bağ kurduğumuz olayları daha kolay hatırlarız. Çünkü aynı bölgedeki duygusal merkez, bellek kısmını ateşleyecek bağlantılara sahiptir. Bundan dolayı olumlu duygularımızla ilintili olayları hiç unutmayız. Eğer çalışırken zevk alıyorsanız, yaptıklarınızı eğlenceli buluyorsanız öğrendikleriniz daha kalıcı olacaktır.
Kendimizi iyi hissettiğimiz zamanlarda beynimiz endorfin salgılar. Endorfin, nöronlar arasındaki bağlantıları kolaylaştıran yağlayıcı özelliğe sahip nörotransmitterleri ateşler. Yani, kendimizi iyi hissettiğimizde nöronlar arasında daha çok bağ kurulur.
Kendimizi kötü hissettiğimiz ve stres altında olduğumuz zamanlarda ise tam tersi bir durum söz konusudur. Talamus, verileri düşünmenin ve öğrenmenin gerçekleşeceği korteks alana göndermek yerine, beyin sapı gibi beynin daha primitif alanlarına gönderebilir. Kısacası öğrenme eğlenceli olduğunda daha kalıcıdır. Aşırı stres ve korku, öğrenmeye engel olur.
Neokorteks ise düşüncenin merkezidir. Görme, işitme, konuşma, yaratma, düşünme gibi üst düzey zihinsel fonksiyonları yönetir. Duyular aracılığı ile algıladıklarımızı bir araya getirip "anlam" ürettiğimiz merkezdir. Örneğin yangın gördüğünde sadece kaçmakla kalmamakta aynı zamanda itfaiyeyi de aramaktadır. Neokorteks, kararların alındığı, deneyimlerin saklandığı, anlamanın oluştuğu merkezdir.
Neokorteks bölgede duyuların saklandığı ayrı bölümler (loblar) vardır. Konuşma, işitme, görme, dokunma ayrı bölümlere kaydedilir. Eğer öğrendiklerimizin kalıcı olmasını istiyorsak onları neokorteksteki her bölüme ayrı ayrı kaydetmeliyiz. Yani onlarla ilgili beynimize hem görüntü, hem ses, hem de deneyim yüklemeliyiz. Çünkü işittiklerimizin % 20'sini, gördüklerimizin % 30'unu, hem işitip hem de gördüklerimizin %50'sini, işitip, görüp ve yaptıklarımızın da % 90'ını hatırlarız.
Paylaş