Paylaş
Baharın geldiğini sadece doğanın yeşilin binbir tonuna boyanmasından, rengarenk çiçeklerle süslenmesinden mi anlıyoruz? Hayır. Bitki örtüsüyle birlikte hem hayvanlar hem biz insanlarda bir canlanma, fiziksel ve cinsel enerjimizde bir artış yaşıyoruz. Etrafta öpüşen koklaşan çiftler bize baharı müjdeliyor.
Peki, neden Sezen Aksu’nun klasik şarkısı ‘Ben Her Bahar Aşık Olurum’ misali baharda daha sık aşık olasımız geliyor? Bunun tüm sorumlusu hormonlar. Bugunkü yazımda size aşkın sorumlusu hormonlardan bahsedeceğim; Feromon ve oksitosin.
Bahar ve yaz aylarında daha çok aşık oluyoruz çünkü daha sık terlediğimizden vücudumuz feromon dediğimiz kokulu seks hormonlarını daha çok dışa pompalıyor. Her kişinin kendine özgü biricik ve tek bir feromon kokusu var. Terlediğinde bu koku karşısındaki kişinin burun kanallarıyla beynindeki duygu merkezi olan limbik sisteme buradan da amygdalaya ulaşıyor. Elektrik, kimya ya da ten uyumu dediğimiz şey işte iki kişinin feromonlarının birbirine çekici gelmesiyle ortaya çıkıyor.
Karşınızdaki kişinin feromonları size çekici geldiğinde o kişiye cinsel olarak arzu duyabilirsiniz ve bir ilişkiye başlayabilirsiniz. Ten uyumu bir ilişkinin ateşleyicisidir ama o ilişkinin uzun ömürlü olmasını sağlar mı?
Ne yazık ki hayır. Etrafınızda pek çok tutkulu ama anlaşamayan sürekli kavga eden çift görebilirsiniz.
Bağlanma ve sevgi hormonu dediğimiz oksitosin hormonudur. Oksitosin hormonu beynimizdeki hipotalamus tarafından salgılanıp hipofiz bezine ulaşır buradan da kan dolaşımı ile tüm vücuda dağılır. Bu hormonun beden ve zihin üzerindeki etkilerini şöyle sıralayabiliriz:
2007’de yapılan bir çalışma hamileliğinin ilk 3 ayında daha fazla oksitosin salgılayan kadınların bebekleri doğduktan sonra daha güçlü bağ kurduklarını bulmuştur. Diğer kadınlarla karşılaştırıldıklarında bu kadınların bebekleriyle şarkı söyleme, emzirme ve banyo yapma gibi deneyimleri çok daha özel yaşadıklarını saptamıştır.
2001 yılında yapılan bir çalışma farelerin beyin-omurilik sıvılarına oksitosin enjekte edildikten sonra spontan ereksiyonlarını gözlemlemiştir. Boşalma sırasında erkeklerde oksitosinin de dahil olduğu pek çok hormon salınımı görülmüştür. Ama erkekten erkeğe fark olduğu, seks sırasında kucaklama ve sarılma gibi şehvetli davranışlar sergileyen erkeklerin oksitosin salgıladıkları aksi takdirde oksitosin salgılamadıları tespit edilmiştir.
Aynı zamanda sosyal becerileri geliştirmekte, güven duygumuzu arttırmakta, kişinin ait olduğu grubu koruma içgüdüsünü tetiklemekte, stres hormonlarına karşı gelerek sakin, huzurlu ve sevgi dolu olmamızı sağlamaktadır.
Günümüzün bağlanmama üzerine kurulan ilişkilerinde kadınlar da erkekler gibi olmaya çalışsalar da vücutlarındaki oksitosin salınımı ‘bağ kurmadan seks’i imkansız kılmaktadır. Cinsel ilişki sırasında kadın ve erkeğin beyinlerindeki kimyasal salınımı çok farklıdır, kadın oksitosin salgılar ve bu da onun olası bebeğine bakım vermesini ve yakın olmasını sağlar. Erkeklerde ise yoğun bir testesteron hormonu salgılanarak oksitosin hormonu bastırılır; bu da doğanın ‘yuvayı terket git ve başka yerlere tohumunu bırak’ mesajıdır.
Oksitosinin sosyal bağ kurmadaki rolü ilk çayır farelerinde keşfedilmiştir. Bu hayvanların nadir monogamisi beyinlerinin haz merkezinin derinlerinde saklı oksitosin alıcılarındandır. Seks sırasında bu hormon salgılanır bu da dişi ve erkek arasında bağ kurulmasını sağlar. Dağ fareleri ise benzer beyin devresini yaşamadıklarından monogamik yaşam tarzını sergilemezler, direkt oksitosin enjekte edildiğinde dahi çok partner eğilimlerini durdurmazlar.
Araştırmalara göre biz insanların da tıpkı çayır farelerinde olduğu gibi oksitosin alıcıları beynimizin haz merkezinde yer alıyor, çocuk doğumu, emzirme, seks ve sevdiklerimize sarılma esnasında salgılanıyor. Köpeğinizle oyun oynarken bile oksitosin düzeyiniz artabilir özellikle onunla göz kontağı kurarsanız.
Tüm bu araştırmalar oksitosinin bağ kurmadaki rolünü gösteriyor. Fakat hikaye bu kadar basit değil. 2008 yılında yapılan bir araştırma çayır farelerinin bile sık sık partnerlerini aldattığını bulmuştur. Çayır fareleri sosyal olarak sadece tek bir partnerle bağlarını koruyorlar ama diğer taraftan ‘sadece seks’ arayışları da oluyor. Bu da bize çayır farelerinin insanlara tahmin edildiğinden de çok benzediğini gösteriyor.
Almanya’da yapılan yeni bir çalışma da salgıladıkları oksitosin hormonunun erkeklerin çekici kadınlardan uzak durmalarını sağlayarak ilişkilerini sürdürdüklerini bulmuştur. Plasebo verilen monogamik erkeklerle karşılaştırıldıklarından burun spreyiyle oksitosin verilen erkekler tanımadıkları çekici kadınlardan 10-15 cm daha uzak durmuşlardır. Bu araştırma, oksitosinin insanlarda sadakati arttırdığını bulmuştur.
Oksitosin insanlarda ebeveyn-çocuk arasında bağ kurmayı, güven durmayı arttırmakta ve çiftler arasındaki çatışmayı azaltmaktadır. Bu yılın başında yapılan bir diğer araştırma da ilişkinin ön safhalarında daha yüksek düzeyde oksitosin salınımı olan çiftlerin düşük düzeyli oksitosin salınımı olanlara kıyasla 6 ay sonra bir arada olma ihtimallerinin daha fazla olduğunu saptamıştır.
Israil Bar-Ilan Universitesi’nde yapılan bir araştırmada son 3 ay içinde ilişkiye başlayan 20’lerindeki 60 çiftle görüşme yapılmıştır. Önce ayrı ayrı sonra birlikte ilişkileri hakkındaki düşünceleri umut ve endişeleri sorulmuştur. Ayrıca ilişkisi olmayan 43 kişi de araştırmaya katılarak kan değerlerine bakılmıştır. İlişkiye yeni başlayanların ilişkisi olmayanlara göre oksitosin düzeyleri ortalama olarak iki kat daha yüksektir. Birlikte kalan çiftlere bakıldığında 6 aylık periyotta oksitosin düzeylerinin sabit kaldığı bulunmuştur. Oksitosin düzeyi daha yüksek çiftler görüşme sırasında dokunma ve bakışma gibi sevgi dolu davranışları daha sık sergilemişlerdir.
Aşkı başlatan her ne kadar feromonlar olsa da onu uzun ömürlü kılan salgıladığımız oksitosinlerdir. Siz siz olun sadece feromonlara aldanmayın karşılıklı dokunma, güven ve sadakati sağlayan oksitosinlerinizi dinleyin! Benden söylemesi...
Paylaş