Paylaş
Psikolojik danışmanlık danışanla danışman arasında özel bir ilişki kurar. Bazen anne, bazen baba, bazen sırdaş yerine koyduğunuz, kimseye hatta bazen kendinize bile itiraf edemediğiniz şeyleri döktüğünüz bir ilişkidir…Bazen sizi çok ilerilere taşır…Fark edersiniz…Anlarsınız…Değişirsiniz…Bazen ise…Bir yere varamadığınızı hisseder bitirirsiniz bu ilişkiyi…
Su’yun Irmak Hanım'la kurduğu ilişki çok özel bir ilişkiydi. Bir ömür boyu sürmesini istediği, çocukları büyürken sıkıntı duyduğunda danıştığı, tamamen çıplak kalabildiği samimi ve güvenli bir ilişkiydi. Taşınıyor olduğunu söylediğinde derin bir sevgiyle bağlandığı birinin onu terk ediyor olmasından dolayı hayal kırıklığı hissetmişti. Ona kızgınlık duymuştu.
Bizim ilişkimiz bu hayal kırıklığının ardından başlamıştı karakterimiz Su ile…Böyle bir ilişkinin ardından yeni birine açılmak, kendini yeniden anlatmak kolay değildi biliyorum. Danışanlar psikologlarını özel bir yere koyarlar, onların gözünde psikologları kusursuzdur. İyi bir ilişki kurulduysa bir sonraki kişiyi algıları yeterince iyi olmayabilir.
Bir psikolog olarak her gün pek çok hikaye dinliyorum. Farklı hikayelerin farklı karakterleri ile tanışıyorum. Herkesin hikayesi kendine göre önemli ve ona bir anlam ifade ediyor. Bu hikayeler bir şekilde onları mutsuz ediyor ve bu yüzden o koltukta benim karşımda oturuyorlar.
Bazen bir çift geliyor…Kadın kocasının yeterince güçlü olmadığından şikayetçi…Her işe koşmaktan yorgun…Erkek ise karısının ‘kadın’lığından şikayetçi…Cinsel olarak tatmin değil…Çözümü dışarıda arıyor…
Bazen bir anne kız geliyor…Anne kızının çok sinirli olmasından, öfke patlamaları yaşamasından şikayetçi…Kız ise annesinin sürekli eleştirmesinden, müdahale etmesinden bıkmış…
Bazen gelen bir kadın…Son derece güzel alımlı ve başarılı…Ama çok mutsuz…Kendini ne güzel buluyor ne de başarılı…Aşk hayatında aradığını bulamıyor…Yalnızlıktan şikayetçi…
Bazen ise gelen bir erkek…Her şeyi var…Paranın satın alabileceği her şeye sahip…Tüketim odaklı bir hayatın içine hapsolmuş…Tepede ve çok güçlü ama bir o kadar da yalnız ve mutsuz…
Bazen hikaye çok karmaşık…Acılarla geçen bir çocukluk hikayesine dayanıyor…Ve pek çok travma taşıyor…
Bazen ise tek neden getiriyor karşımdaki koltuğa…Aldatılma, terk edilme ya da yas süreci…
Sınav kaygısı…
Ya da geçim derdi…
Suynun hikayesine baktığımızda…Ona yeterince zaman ayırmadığından şikayet ettiği bir kocası var…Stresli bir işi ve ona mobbing yapan bir yöneticisi var…Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayan bir de oğlu var…
Sorarım size kimin hikayesi daha önemli? Ya da kim mutsuzluğunda haklı? Siz yaşam mücadelesi verirken istediği arabayı alamadığı için depresyona giren adam mı? Ya da istediği yeri kazanamadığı için dünyanın sonu geldiğini düşünen genç kız mı? Yoksa sevdiği kız başkasıyla evlendiği için intihar etmeyi düşünen adam mı? Hangisi?
Biz psikologların işi gerçeklerle değil algılarla…
Kırmızıyı kan rengi olarak mı yoksa aşkın rengi olarak mı algıladığımız…
Bir kadının ya da erkeğin kokusuna aşık olduğumuz…Ya da nefret ettiğimiz…
Kendimizi ya da başkasını güzel ya da başarılı bulup bulmadığımız…
Algılarla ilgili gerçeklerle değil…
Yaşadığımız hayatların ipuçları o ‘küçük çocukların algı’larında gizli gerçeklerinde değil…
Paylaş