Paylaş
Panik bozukluk; “kalp krizi geçirip ölme”, “kontrolünü kaybedip delirme” veya “felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceği korkusuyla sürekli üzüntü duyma veya muhtemel kötü sonuçlarına karşı tedbir almak olarak birtakım davranış değişikliklerinin görüldüğü psikiyatrik bir rahatsızlıktır!
Hiçbir sebep yokken birdenbire başlayan göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, çarpıntı, nefes alamama, terleme, titreme, üşüme veya ürperme, bazen de bulantı yahut karın ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik, düşecek veya bayılacakmış gibi olma, uyuşma veya karıncalanma gibi belirtiler kişiyi dehşet içinde bırakır.
O an kalp krizi geçirdiğini veya felç geçirmekte olduğunu zannederek yoğun bir ölüm korkusu veya felç olma korkusu yaşar. Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini veya çevresini bir garip yahut değişik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, kontrolünü kaybetmeye veya çıldırmaya başladığını düşünerek kendisine veya çevresindekilere zarar vermekten korkmaya başlar. Hasta büyük bir korku ve endişe ile yakınları tarafından en yakın doktor veya acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene, çekilen film, EKG, bilgisayarlı tomografi ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz. Oksijen verilerek veya sakinleştirici bir iğne yapılarak evine gönderilir. En fenası da psikiyatri dışındaki hekimler, hastanın nesi olduğu sorulduğunda “hiçbir şeyi yok” veya “stresten olmuş” derler. Bu durum hasta tarafından alay ediliyor gibi idrak edilebilir. Çünkü ölüm korkusu duyan, boğulacağından korkan bir insana bunu söylemek hiç doğru değildir. İdeali “Siz bir psikiyatra gidin, muhtemelen sorununuzu onlar çözer” demektir. Aksi takdirde böyle hastalar acil servislerin müdavimi olur ve bitmek bilmeyen tetkikler yaptırarak, hastalık hastası (hipokondriyak) bir tablo içine de girebilirler.
Hasta o an biraz rahatlamakla birlikte, bir süre sonra yeni bir panik atağı ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya, her yeni atak ile acil servislere taşınmaya başlar.
Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, hasta, ataklar arasındaki dönemde gergin, huzursuz ve endişeli bir şekilde her an yeni bir panik atağın geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe “beklenti anksiyetesi” adı verilir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır. Ataklar sıklaştıkça kalp krizi geçirip ölme, felç olma veya kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir.
Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten yahut kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten, kendisine, yakınlarına bıçak çekmekten ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli akıllarına gelmesinden dolayı da yoğun üzüntü duyarlar.
Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında geçekleşeceğini zannettikleri “felaketlere” karşı bazı tedbirler almaya ve kimi davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Ataklara sebep olabileceğini düşündükleri faaliyetlerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken alkol / madde/ ilaç kullanırlar. Ataklar sırasında olabileceklere karşı tedbir alırlar.
Mesela atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğini zanneden hastaların, tedbir olarak evdeki bütün bıçakları kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları, atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden veya bayılacağından kadın hastaların sokağa çıkmak zorunda oldukları zaman, bayılıp yere düştüklerinde bacakları görülmesin diye pantolon giydikleri, baygınken çalınır diye takılarını yanına almadıkları, onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için üzerinde evinin, eşinin / ailesinin adresini, telefon numarasını hatta tıbbi yardım için ulaşabilmek üzere doktorunun kartvizitini üzerlerinde taşıdıkları görülür.
Psikiyatrist Prof. Dr. M. Kerem Doksat
Paylaş