Paylaş
“Çağımız bilgi ve iletişim çağı ama memleketimiz insanlarının bir kısmı hala Ortaçağ’ı yaşıyor!” Özellikle hamilelikte cinselliği yaşamak çok büyük bir problem haline getiriliyor.
Hamilelikte kadınların sadece vücutları değil hormonları da alt üst oluyor. Ağlamak, daha duygusal olmak, sanki hamile değilmiş gibi davranmaya çalışmak gibi davranışlara, hassasiyet, duygusallık ve birtakım endişeler de ekleniyor. Ancak bir konu var ki üzerinde fazla konuşulmuyor. Hamile kadınların bir kısmında hormonlardaki farklılaşma yüzünden cinsel istekte artma gözleniyor. Bir yandan görüntüsünden memnun olmayan, bir yandan kendini fazlasıyla “anne” hissetmeye başlayan kadınlar bu durum karşısında çeşitli sıkıntılar yaşamıyor değil.
Hal böyle olunca biz de İÜ Cerrahpaşa TF Psikiyatri AD Duygudurum Bozuklukları Birimi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat ile hamilelikte cinsellik konusunun toplumsal ve psikolojik boyutlarını konuştuk.
Hamilelikte kadınlar daha fazla sevişmek istiyorlar ama korkuyorlar neden sizce?
Zaten hamilelikte meydana gelen değişiklikler kadının cinsel arzularının artmasına yol açar. Evrimsel bir seri tepkiler bütünüdür bu. Cilt daha parlak, gözler daha ışıltılı olur; muhtemelen hamileliğin yol açtığı şekil bozukluğunun telafisidir bunlar.
Maalesef pek çok kadın da erkek de bilgisizlikten dolayı bu dönemde cinsel ilişkiden kaçınıyorlar. Halbuki gebeliğin son ayı da dahil, değişik pozisyonlarda ve tekniklerle cinsellik yaşanabilir. Bilhassa ikinci üç aydan itibaren anne adayının üzerine abanmadan, hareket serbestisini ona azami tanıyacak rahatlıkla ilişkiye girilebilir.
Bazen doktorlar da yasak getiriyor belli bir aydan sonra cinsel ilişkiye yasak koyuyorlar, siz bir psikiyatr olarak bunu doğru buluyor musunuz?
Eğer bu yasaklamanın tıbbî bir sebebi yoksa hatalı bir yasaklama; hiçbir bilimsel temeli yok. Düşük tehdidi, problem yaratabilecek diğer jinekolojik durumların yanı sıra, gebelikte şiddetlenebilen bazı nöropsikiyatrik hastalıklar var: Multipl Skleroz, epilepsi, metabolik-endokrin problemler aşırı heyecanın yaşanmamasını gerektirebilir ve kısıtlama getirilebilir ama bunlar tabii ki istisnai durumlar…
Pek çok anne adayı bebeğine zarar vermekten çekindiği için eşinden uzaklaşıyor.
Cinsel bilgi eksikliği bunlar. İnanın, en üst düzeyden, kültürlü ve ekonomik açıdan çok zengin insanlarda bile bu gibi hatalı inanış, korku ve bilgiler çok yaygın.
Tabii ki ağır sado-mazokist fantezilerin ve bebeğe zarar verebilecek sert birtakım cinsel oyunların yapılmaması şart; hele kadının karnının üzerine oturulması veya o bölgeye vurulması gibi eylemler çok mahzurlu ama bunları zaten sağlıklı insanlar yapmaz. Yoksa “hafif sert seks yapmanın” kimseye zararı yoktur.
Babalar da bir acayip oluyor. Kadını alıp kutsal bir yere koyan, “Sen artık anasın” deyip sevişmek için başka kadınlar, bulanlar da yok değil.
Bu da başka bir mitos ve sanıldığından çok daha yaygın görülüyor. Genellikle erkeğin, karısını annesiyle özdeşleştirip onun yerine koyması tarzında bir bilişsel çarpıtılma söz konusu… Tabii ki hiçbir gerçekçiliği yok. Bilakis, anne adayını mutlu etmek, her müstakbel babanın görevidir! “Kutsal anne” imagosu (imgesi) de evrimsel bir aketiptir; kadına atfedilen kutsiyeti temsil eder. Ama bunun kültürlere göre tefsiri pek farklı olabiliyor.
Sevişmek niye büyük mesele bu ülkede? Yatak odasında çok arıza çıkan bir ülke miyiz?
Bu konu üzerinde psikiyatrik ve psikolojik çalışmalarda son senelerde büyük artış var. Ön sevişmeyi veya sadece sevişmeyi “günah” olarak görenler dahi o kadar çok ki…
Cinsel eğitimi olmayan ve bunu sadece anlık tatmin yahut çoğalma amaçlı yapan çiftler maalesef pek fazla… Bilhassa kırsal bölgelerde çoğu genç ilk cinsel ilişkilerini çok iptidai şartlar altındaki umum hanelerde yahut para karşılığı ilişki kuran bayanlarla kuruyorlar. Sonra da seksi aşağılık bir haz aracı olarak görmeye başlıyorlar; aynı öğretiyi karılarına da empoze ediyorlar; onlar da kızlarına… Bu kısır döngü böylece sürüyor…
Bu ülkede seksi seviyor diye kocası tarafından dövülen ya da “Bu pozisyonu nerden öğrendin” diye vurulan kadınlar var.
Bu da bir başka felaket! Bir fahişeye zevki için her şeyi yaptıran tipik koca, evdeki karısından ister içgüdüsel ister anlatılarak öğrenme yoluyla haberdar olduğu muameleyi görünce yadırgayabiliyor. Halbuki köyden kente kadınlar kendi aralarındaki mahrem sohbetlerde birbirlerine neler neler anlatırlar, erkeklerden çok daha fazla hem de!
Ayrıca, kocaları evde değilken veya gizlice pek çok VCD, DVD veya benzeri şeyi onlar da seyredip epey şey öğreniyorlar. Çağımız bilgi ve iletişim çağı ama memleketimiz insanlarının bir kısmı hala Ortaçağ’ı yaşıyor!
Şimdi biz böyle bir ülkede hamileyseniz de sevişebilirsiniz diyoruz.
Demek de zorundayız. Her şeyin başı eğitimdir. Bu röportaj da bir eğitim hizmeti değil mi zaten?
Röportaj: Mehtap Erel
Paylaş