Pazartesi sendromu aile bireylerini nasıl etkiliyor?

Herkesin dilinde olan, hafta sonu tatilinden sonra haftanın ilk günü işe gidildiğinde yaşanan huzursuzluğu, motivasyonsuzluğu ve bazen sinirliliği nitelemek için kullandığı pazartesi sendromu gerçekten psikolojik bir rahatsızlık mıdır? Pazar gününün güzelliğini bile yaşamamıza engel olan bu olgu nedir? Peki, pazartesi sendromunun tek suçu haftanın ilk günü olması mıdır?

Haberin Devamı

Pazartesi sendromu, psikoloji literatüründe değil de daha çok sosyal medyada geçen bir tabir. Kısa bir tatilden sonra işe/okula geri dönmemizin ‘mutsuzluğunu’ bir nedene bağlamak istiyoruz aslında. O halde, her insanı farklı etkileyen pazartesi sendromunun, bir tanı kriteri var mı?  Pazartesi sendromunun semptomları genel olarak depresyon semptomları ile benzerlik gösterir. Yani, pazartesi sendromu bir depresyon türü müdür? Freud, “Sevilen, değer verilen nesnenin kaybı depresyondur” demiştir. Öncelikle, bu sendromun herhangi bir tanı kriteri bulunmadığını belirtmek isterim. Fakat, belki de Freud’un dediğinden bir çıkarım yapabiliriz. Tatili sevmeyen yok denecek kadar azdır. Bu kadar sevdiğimiz bir şeyin, haftada sadece bir veya bir buçuk, en iyi ihtimalle iki gün sonra bitmesini bir kayıp olarak görüyor olabilir miyiz? Ancak, bilinçaltımız “Uzun sürmeyeceğini biliyorsun, cuma günü yine gelecek” diyor. Biraz rahatlatıyor bizi ve depresyon semptomları hissedilmeyecek düzeye iniyor. Tabii ki, kişiden kişiye bu belirtiler değişiklik gösterebilmektedir.

Aslında pazartesiyi kaygıyla karşılamamızın sebebi, birazcık da yeni haftanın yeni iş yükü ve sorumluluklar getireceğini çağrıştırması. Eğer, işinizle veya okulunuzla ilgili olumlu düşünceleriniz de mevcut değilse, bu durum sizi biraz daha fazla etkiliyor olabilir. Diğer bir yandan da pazar gününün verimini etkilemesi ve “Tatil ama yine koşuşturma içinde geçiyor” düşüncesi kişiyi bir kısır döngüye sokabiliyor.

Peki, aile içerisinde bir kişinin ‘sürekli bir şeye yetişme durumu’ diğer bireyleri de etkiliyor mu? Maalesef, evet. Örneğin, çalışan ve sadece pazar günü boş olan bir anneyi düşünelim. Pazar günü içerisinde, evin işleriyle ilgilenecek olması ve ayrıca çocuğuyla da vakit geçirmesi gerektiği düşüncesi, annenin pazar gününü verimli değerlendirememesine sebep oluyor. Yaşadığı stres, çocuğuna ve eşine de yansıyor. Çünkü, sürekli koşuşturma halinde olan anne her şeyin onun üstünde olduğuna dair eşine sitemlerde bulunabiliyor ve bu da çiftin ilişkisini olumsuz şekilde etkileyebiliyor. Bu döngüyü kırabilir miyiz peki? Neden kıramayalım diye cevap vermek istiyorum. Fakat, öncelikle pazartesi sendromunu etkileyebilecek tüm faktörleri gözden geçirmek faydalı olacaktır. Çalışma yerimizdeki sorumluluklarımız, oradaki iş arkadaşlarımızla olan ilişkilerimiz kısacası iş yerindeki huzurumuz mu bu ‘sendromu’ yaşamamıza sebep oluyor. Yoksa pazar gününe yığılan işler, pazartesiye yorgun başlamamıza mı sebep oluyor? Bunları değerlendirmemiz gerekiyor. Pazar gününe bırakılan işleri, mümkünse haftaya yaymak sizi biraz daha rahatlatabilir. Yapmaktan zevk alabileceğiniz işleri çoğaltmak da sizi motive edebilir. Ancak, kişilik özelliklerinin de bu tarz kaygı ve streslere etki edebileceğini de düşünmeliyiz. ‘Pazartesi sendromu’ diyerek arkasına saklandığınız durum belki de yaşam kalitenizi oldukça etkiliyordur. Bu durumda psikolojik bir destek almak, yaşam kalitenizi tekrar yükseltmenize yardımcı olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları