Paylaş
Narsistik kişilik bozukluğunun daha çok erkeklerde, borderline kişilik bozukluğunun ise daha çok kadınlarda görüldüğünü göz önünde bulundurursak, bu iki yapının arasındaki ilişki nasıl olur? Duyguların yoğunluğu, kaygıların çokluğu nasıl bir ilişkiyi doğurur? Duyguların şiddeti ilişkiyi daha mı tutkulu yapar yoksa tüm dengeleri alt üst mü eder?
Narsistik kişilik bozukluğunu anlamak için, mitolojiden gelen çevirisine bakmamız yeterlidir aslında. Narcissus’tan gelir yani “aynadaki yansımaya aşık olmak” demektir. Bu kişiler, kendilerini herkesten yüksek gören, empati kurmayı pek tercih etmeyen kişilerdir. Borderline kişilik bozukluğu yaşayan kişilerin en yoğun kaygısı ise terk edilme kaygısıdır. Bu iki yapının sağlıklı bir ilişki için duygu durumları elvermese de günümüzde birçok narsist ve borderline ilişkisine tanık olabiliriz. Bu kişilerin duygu yoğunlukları ilişkiyi çok çetrefilli bir hale sokabilmektedir. Bu yapıların ilişkisi yoğun duygular içerir.
Peki nedir bu yoğun duygular? Terk edilme kaygısı, kızgınlık, öfke, özlem, dayanıksızlık, eksiklik, başarısızlık… Kişilerin bu şemaları ikili ilişkide birbirlerini oldukça fazla etkileyebilir. Gelin, daha somut örneklendirelim ilişkileri. İkili ilişkiyi bir tahterevalliye benzetelim. Sağlıklı bir ilişki demek tahterevallinin dengede olması demektir. Peki, narsist ve borderline kişilerinin tahterevallisi dengede midir? Maalesef hayır. Narsist ve bordeline ilişkisinde tahterevallinin dengesi sürekli değişmektedir. Kişilerin biri altta diğeri üsttedir. Böyle bir durumda kişiler ilişkiye devam etmek zorlanmaya başlarlar yani ilişkinin işlevselliği engellenir. İki taraf da anlaşılmak ister birbiri tarafından fakat bir o kadar zordur birbirlerini anlamaları… Özellikle narsist kişilerde, karşı tarafı birden yüceltip daha sonra aşağı indirme davranışı ve hatta terk etme potansiyeli vardır. Böylelikle bordeline kişisinin en büyük kaygısını tetikleyen narsist kişisi, durumu iyice karmaşık bir hale getirmiş bulunur. Çünkü borderline birey, terk edilmemek için atağa geçecektir. Özetle, bu ilişki kaotik yani sağlıklı olmayan bir ilişkiye dönüşecektir.
Her birimiz farklı genetik kodlar taşıyıp farklı sosyal çevrelerde yetişiyoruz. Yaşadığımız travmatik olaylar da her birimizi farklı etkileyebilmekte. Kişiliğimizi oluşturduğumuz dönemlerde edindiğimiz şemalarda bazı eksiklikler olabilir ve bu eksiklikler ilerleyen dönemlerde yaşadığımız ikili ilişkilerde (iş, arkadaşlık, çift olma…) kendilerini gösterebilmektedir. Böyle durumlarda, bireylerin bireysel terapilerle veya aile ve çift terapileriyle şemalardaki eksiklikleri tamamlama ve bozuklukları iyileştirebilme imkanı her zaman bulunmaktadır.
Paylaş