Paylaş
Bu durumu biraz açacak olursak psikososyal gelişim döneminin ilk basamağı olan oral dönemden başlamak gerekebilir. Çok kısaca özetleyecek olursam güven ve aidiyet duygusunu ilk olarak anne sütünden alırız. Evet bunu nereye bağlayacağım tabii ki de bebeklikte tohumları atılan bazı duygular ile yoğun bir biçimde eşleşen ve yetişkinlikte de görülen ihtiyacımız olmadığı halde sürekli yeme isteğine.
Bilindiği üzere EvdeKal sürecindeyiz ancak bu EvdeKal süreci normal zamanlardaki evde geçirdiğimiz zamanlara benzemiyor. Belirsizlikler içeren, sürekli evde özellikle herhangi bir uyaran olmadan veya olduğunda da kaygı veren uyaranların oluşturduğu düşüncelerin sonucunda bir şey yapmam lazım düşüncesine bizi iten zamanlar… İşte o bir şey yapmam lazım düşüncesine en yakın gelen davranış da yeme davranışı olmaktadır. Dolabı açarız bir şey yeriz, yanımızda hazır paketler vardır onları hesap etmeden atarız ağzımıza, hele ki televizyon izlerken veya bir filme odaklanmışken yediklerimiz!
Evet, tüm bunlar hem hipnotize bir biçimde ağzımıza yiyecek götürmekten, hem de içimizdeki boşluğu doldurabilecek en anlamlı davranışın bir şeyler yemekten geçtiğini düşünmekten geliyor olabilir. Ancak bu davranışların sonunda düzensiz beslenme ve kilo problemi dolayısıyla da benlik saygımızda veya vücudumuza yönelik olumlu algılarımızda düşüşler baş gösterebilecektir.
Peki, psikolojik yeme davranışlarımızı azaltmak için neler yapabiliriz?
Bu süreç tabii ki de zorlu bir süreç ve içgüdülerimiz bize her ne kadar tehlike anında yemenin de içinde bulunduğu biriktirme ve depolama davranışlarına itse de bu davranışların kaynağını bularak bunları değiştirmek bizim elimizde.
Unutmayalım ki bu süreç bittiğinde önceliklerimiz değişebilecek tekrar sosyalleşip, kendinizi olumlu beden algısı noktasında hissetmek isteyeceksinizdir. Bu açıdan her durumda olduğu gibi yeme davranışlarını da kontrollü tutmak çok önemlidir.
Paylaş