Paylaş
“Bitti.” dedi, telefondaki kadın. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Anlamadım.” dedi, iş toplantısının en can alıcı yerinde, ısrarla çalan telefonuna cevap vermek zorunda kalan adam. “Bitti anlıyor musun? Buraya kadarmış…”
Hiçbir şey anlamadık öyle değil mi? Gelin hep beraber 2 saat öncesine gidelim.
Sabah eşinden daha önce uyanan kadın, ocakta yumurta haşlanırken vakit doldurmak için cep telefonundan maillerine göz attı kocasının. Rutin iş maillerinin arasında cep telefonu operatörü tarafından gönderilmiş bir fatura dikkatini çekti. Çok da umursamadan açtı maili. O da ne? Hat eşinin adına kayıtlıydı ama numara eşinin de değildi, kendisinin de… Yani eşinin üzerine kayıtlı, kendisinin haberdar olmadığı bir telefon hattı vardı. Başından aşağı kaynar sular dökülmüş, sesi titremeye, gözleri ise dolmaya başlamıştı. O ağlamaklı iç sesiyle zar zor mırıldandı kendi kendine; “Yanlış görmüşsündür!” Bir daha kontrol etti, bir daha ve hatta bir daha… Sonuç değişmedi.
Tam tamına 24 yıldır tanıdığı ve 14 yıldır evli olduğu adamın kendisinden önemli bir şeyler sakladığını sezinledi o anda. Ocağın altını kapattı, kapıyı çarptı ve koşar adımlarla sokağa attı kendisini. İçini kemiren bu şüphenin etkisi gittikçe artıyordu. Bu telefon hattının kocasının sevgilisine ait olduğundan en ufak bir şüphesi bile yoktu. Demek çocuğunun rızkından kısıp en ince detaylarına kadar tüm harcamalarını karşılıyordu bu kadının. “Yazıklar olsun.” dedi içinden, belki bin kez…”yazıklar olsun…” Önce aramayı düşündü bu numarayı. Ama sonra vazgeçti elinin tersiyle gözünden süzülen yaşları silerek. Ne diyecekti ki tanımadığı bu kadına? En iyisi kocasını arayıp her şeyi bitirmekti.
Evin kapısının çarpmasıyla gözlerini araladı genç adam. Yine geç kalmıştı işe. Telaşla yüzünü yıkarken, için için kızdı markete gittiğini düşündüğü eşine “Ne olurdu sanki beni uyandırsaydı…” Aceleyle üzerini giyindi ve iş yerinde başlamak üzere olan sabah toplantısına yetişebilmek ümidi ile yola düştü. Tam toplantının en can alıcı yerindeydi ki, telefonu ısrarla çalmaya başladı. Bu kadar ısrarlı çaldığına göre önemli bir şey olmalıydı. Açtı telefonunu genç adam.
Bitti.” dedi, 14 yıllık karısı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Anlamadım.” dedi adam. “Bitti anlıyor musun? Buraya kadarmış…Sakın inkar etmeye kalkma.” Ve sabah yakaladığı açığını vurdu adamın yüzüne. “Hangi fatura diyebildi” adam şaşkınlıkla. Bir de bilmiyormuş gibi yapmıyor muydu? 0-5..-……. dedi kadın öfkeyle. “Haa” dedi genç adam, “evde kullandığımız mobil internet erişiminin faturası o” , “Kızın sürekli video indirdiği için bu kez bir hayli yüklü geldi. Akşama konuşuruz.”
Gülümsediğinizi görür gibiyim ama, buna benzer bir vakayı yarın sizin yaşamayacağınız ne malum?
İkili ilişkilerde tamamen güvenle ilişkili olan kuşkular bir çok çiftin hayatını karartıyor günümüzde. Aldatmanın bu kadar çok konuşulduğu çağımızda kimi zaman "acaba ben de aldatılıyor muyum?" demek hastalık değil ama, bu acabaların dozu kaçırıldığında, sorunlar başlıyor.
Kıskançlık, daha çok öz güven eksikliğinden kaynaklanan bir duygu durumu. İnsanlar, öz güvenlerinde düşme olduğu zaman, kendilerini yetersiz hissetmeye başlıyor ve bunun sonucunda elinde olanı kaybetme korkusuna düşüyorlar. Elbette ki bu durumun hem kadın hem erkek için geçerli olduğunu özellikle belirtmek isterim ki; yukarıdaki gerçek hikayeyi okuyan bayan okuyucularım, cinsiyet ayrımcılığı yaptığımı zannetmesinler. Kıskançlık, elindekini kaybetme korkusudur. Bu durum özellikle sevgi ilişkilerinde, terk edilme korkusu şeklinde baş gösterir. Çünkü aşk ilişkisinde insan sevgi ilişkisindekinden farklı olarak karşısındakini yüceltir ve eksiğini gör(e)mez. Fakat insan, bu bütünlüğe karşı bir tehdit hissettiğinde, örneğin sevdiği insanın ilgisinin birine yöneldiğini ya da yöneleceğini öngördüğünde, partnerinin bir anda o kadar da mükemmel olmadığını, hata kusurlu bile olduğunu düşünür ve at arabası, balkabağına dönüşüverir. İşte bozulan bu büyü, ilişkinin rotasını birden kıskançlığa, kaybetme korkusuna, yenilmişliğe, hırslara ve kimi zamanda karşı tarafa yöneltilen gereksiz suçlamalara çevirir. Kıskançlığın pençesine düşen kadın ya da erkek o andan itibaren ne yazık ki, mantıklı düşünmeyi başaramaz. İlişkiyi diri tutan, kişileri birbirine bağlayan az miktarda kıskançlık duygusu doğal olmakla beraber, çok ciddi olarak bir ilgiden, sevgiden yoksun kalma kaygısı taşınıyorsa bu hem kıskanan kişiye hem de ilişkiye zarar verir.
YERSİZ KISKANÇLIK YAPMAYIN
Yoğun bir şekilde kıskançlığın yaşandığı evlilikler kıskanan için de kıskanılan için de çekilmez hale gelir. Her şeyden önce yersiz yere kıskanılan kişi kendisini kapana kısılmış gibi hisseder. Kıskanan ise zaten en büyük zararı kendisine verir. Çözümsüz kalan kıskançlık olayları da evliliğin temelini sarsar. Bazı kıskanç eşler, eşlerini eve bağlı tutmak için tehdit yolunu kullanırlar. Halbuki sadakat, tehditle değil ancak sevgiyle sağlanır. Eşini baskı altında tutmaya çalışmak, her hareketini takip etmek, aşırı şüpheci davranmak, kıskançlığı öfke biçimde yansıtmak karşı tarafı daha çok uzaklaştırır. Olumsuz duygularla baş etmenin yolu, onların yerini olumlu duygularla doldurmaktır. Kişi sevdiği insana sevgiyle yaklaştıkça karşısındaki de ona aynı şekilde yaklaşacak ve belki de kıskançlığı doğuran nedenler ortadan kalkacaktır.
Kabul edilebilir düzeyde kıskançlık, herkesin yaşadığı bir duygu olup aynı zamanda sevginin bir ölçüsü sayılmaktadır. "Beni seviyor ki, kıskanıyor, sevmese kıskanmaz" diye düşünen kişiler, kıskançlığın boyutları büyüyüp yaşamları çekilmez bir hal aldığında bunalmakta ve kıskançlığı ortadan kaldırmanın yollarını aramakta, ama çoğunlukla başarısız olmaktadırlar. Sağlıklı sınırların içinde kalan kıskançlığın ölçüsü yaşantıda herkesin ortak kıskançlık kriterleri düzeyinde kıskanması ama bunun ötesine geçmemesidir. Kıskançlık konusunda kıskanan kişinin kendisine bahane olarak bulduğu en klişe deyiş; "Sana güveniyorum ama insanlara güvenmiyorum" sözüdür. Ancak kişi bu kandırmacanın arkasına saklanmak istese bile, sonuç ve süreçte yaşanan problemler, bu durumun patolojik bir hastalık olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Hastalıklı düzeyde olan kıskançlığı ortadan kaldırabilmek için kıskanılan kişinin aldığı önlemler kıskançlığın dozunu biraz daha aşağıya çekebilmekte fakat tamamen engelleyememektedir. Kıskançlık sevgiyi ve ilişkiyi öldüren faktörlerin başında gelmektedir. Bu yüzden partnerimizin veya kendimizin kıskançlık duygusunun kıskacında olduğunu hissediyorsak, hiç vakit kaybetmeden profesyonel yardım almalı ve birlikteliğimizi önemli ölçüde zedeleyen bu kusurdan, yakamızı sıyırmayı başarabilmeliyiz.
Paylaş