Paylaş
Gerek fiziksel gerekse sosyal ya da psikolojik yönüyle olsun stres, toplum yaşamının önde gelen bir parçasıdır. Çocuk olmaması bile başlı başına bir stres kaynağıdır. Burada çevrenin sosyal baskısı, doktor muayeneleri, istenen tahliller, tedavi uygulamaları, başarısız denemeler, hayal kırıklığı ve hatta maddi boyutu çocuk sahibi olmak isteyen erkeklerde doğrudan stres yaratır. Bilimsel araştırmalar da bunu destekler. Gerçekten de infertilite nedeniyle henüz tedaviye başlamadan önce erkek ne kadar fazla stresli olay yaşamışsa, sperm değerleri de o kadar ciddi azalma göstermektedir. İnfertilite tanısı konulması, bununla ilgili randevu alınması ve tüp bebekte başarısız kalınması stresi artırır. Çocuğumuz olmuyor diye doktora müracaat eden erkeklerin %10’unda depresyon gibi psikiyatrik sorunlar geliştiği gösterilmiştir.
Sperm değerleri doğrudan stresle alakalıdır. İş, yaşam tarzı ya da sosyal baskının sperm değerlerini önemli ölçüde baskıladığı bildirilmiştir. Stresin ve depresyonun kanda testosteron ve üremeyle ilgili diğer hormonları azalttığı, testislerin çalışmasını bozduğu ve bu yolla sperm üretimini bozarak sperm değerlerini düşürdüğü önerilir. Ancak depresyonun mu testosteronu düşürdüğü yoksa düşük testosteronun mu depresyona yol açtığı açıklanmış değildir. Tüp bebek yapılırken sperm verileceği gün erkeğin hissettiği stres sperm sayısında anlamlı derecede bozulma yaparak sperm kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmekte.
Stres altındaki erkeklerde adrenalin hormonu yükselerek testisleri besleyen damarlarda kan akışını azaltır. Kan akımı azalınca da, hem testislerden testosteron salgılanması düşer hem de sperm üretimi yavaşlar. Her ne kadar erkekler anksiyete ya da stres altında olmadıklarını söyleseler de anksiyete ile seksüel baskı altında kalınması arasında çok kuvvetli ilişki vardır. Stres azaldıkça, üreme başarısı da artar.
Fiziksel stresin kadında üreme fonksiyonlarını azalttığı da gösterilmiştir. Haftada belli bir saatten daha uzun süre çalışan kadınların gebe kalmaları için daha uzun bir süre bekledikleri ortaya çıkmıştır. İnfertilite tanısı konması ve tedaviye geçilmesi bile kadınların üçte birinde psikolojik stres yaratmaktadır. Tedavi sürecinin huzurlu bir ruh hali içinde geçirilmesi kadının sağlıklı bebek dünyaya getirme başarısına önemli ölçüde katkıda bulunur.
Netice olarak stres, kadında da erkekte de çocuk olmamasının başta gelen nedenleri arasında bulunur. Belki tek neden değildir ama önemli katkısı olduğuna da şüphe yok. Bu nedenle, çocuk sahibi olma arzusundaki çiftlerin daha yolun başındayken yaşantılarından stres yaratıcı faktörleri elimine etmeleri çok önemlidir.
Paylaş