Paylaş
Onun çok zorlu başlayan yaşam hikayesini pek çoğunuz biliyorsunuz. Bugün kendisini daha farklı yönleri ile yakından tanıyacağız hep beraber.
Tek başına gittiği Londra’da Türk mutfağını ve Türk kültürünü tanıtmaya adanan bir ömür… Bunun yanı sıra, okula hiç gidememenin ondaki tezahürü olan vakfını kurarak binlerce gencin okumasına katkıda bulunmak… Hayatını, aşkla bunları gerçekleştirmeye adamak…
Bence, onun başarısı herkesin izlediği yoldan gitmek yerine yeni yollar açmasında saklı. Zorlu yıllar içinde pek çok engellerle mücadele etti hatta büyük maddi kayıplar yaşasa da pes etmeden aynı yolda ilerledi. Bugün bile “Hala yapılacak çok şey var” diyerek, her güne “Allah'ım bugün de insanlara faydalı olmama yardım et” diyerek başlamak.
Bu ne güzel bir duygudur. Ne güzel temennidir. Hangimiz bunları dileyerek uyanıyoruz yeni güne?
Sonuçta “Her şeye değer, yeniden gelsem dünyaya yine aynı çabalar içinde olurum” diyor. Bu cümle, aşkla çalışmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bana.
İngiltere gibi, dört mevsim ürünlerin tüm dünyadan anında ulaştığı bir yerde, mevsimsel mutfağı uyguluyor mutfağında. “Kış mevsiminde domatesi göremezsiniz benim mutfağımda, doğaya aykırı zaten” diyor.
Nütrisyonist beslenme tarzını benimsemiş ve mutfağındaki Türk yemeklerini de sağlıklı, mevsimsel ve doğal malzemelerle yeniden yorumluyor.
Geçenlerde yediği çikolatalı tatlının içinde, tadına vurulduğu tereyağının peşinden koşuyor. Onun izini sürüyor, buluyor. Pahalı olsa da lezzetini ve doğalığını çok beğendiği tereyağını kullanmaya başlıyor mutfaklarında. Prens Charles’in çiftliğinde yetişen en taze ürünleri kullanıyor. Hep en güzel, en lezzetli malzemenin peşinde.
“Benim mutfağım; sağlıklıdır, lezzetlidir, uygun fiyatlıdır, doğrudur, dürüsttür, kalitelidir.” diyor. Tüm lokantalarında bu çok önemli prensipler hakim.
Lokantalarına gelen müşterileri yok onun. Misafirleri var, birlikte yemek yediği dostları var ve eleman çalıştırmıyor. İşini candan yapan evlatları var.
Onun insan sevgisi, samimi ve dürüst yaklaşımıyla lokantalar vazgeçilmeyen mekanlara dönüşüyor.
Çocuk menüsü yok. Çocuğun oluşturduğu menü var. Neden biliyor musunuz? Çocuklara duyduğu saygıdan. Onlar ne isterse onu taze taze hazırlıyorlar mutfaklarında. Et, balık, her şey mevcut. Köfte isterse köfte, hamburger isterse hemen hamburger yapıyorlar çocuklara. Özer usulü tabii. Cocuklar buraya gelmeye bayılıyor. Burada değer verilen, önemsenen ve kendilerine özel yemekler pişen bir yer olmasını çok seviyorlar.
İngiltere’de yaşayan ünlü Şef Anton Massimann ve Şef Nico Ladenis, onun yakın dostları. Ara ara buluşup yemek yiyorlar birbirlerinin mekanlarında. The Times gazetesi yazarı Jonathan Meades bir yazısında; “İngiltere mutfağını değiştiren 3 şef vardır. Bunlardan biri Nico, Anton ve Özer’dir “ diyor. Üçünü buluşturuyor; hep beraber iki diğer şefin Avrupalı tarifleri ile Özer’in Osmanlı kültürünü yansıtan yemeklerini hazırlayıp birlikte yiyorlar. Yemek ve sohbet tam 8.5 saat sürüyor. Söyleşi ise The Times gazetesinde yayımlanıyor.
Nasıl güzel yemek yapıyor, izlediniz mi videolarını? Web sitesinden bulabilirsiniz. Onu izlerken doğaçlama hazırladığı, lezzetli ve birbiriyle uyumlu tatları o anda dahice buluşturan zekasına hayran kalıyor insan.
Bir yemeği yaparken ruhunu, enerjini kattığın zaman bir anlam kazanıyor; bunu gösteriyor bize. Her yemeği birisine adıyor yaparken “Bu yemeği sevgilinize yapın, bu hem kolay hem de çok lezzetli”, “Bugün de evdeki yaşlılar için yumuşak bir şeyler pişirelim” diyor başka programında.
Program sırasında ansızın bir şey ekleyebiliyor yemeğe; ”Renk ekliyorum sizin için” diyor. Tamamen doğaçlama gelişiyor yemekler. Bunu canlı yayında yapabilmek cesaret ister değil mi? O ise mutfağında çok rahat, korkusuz ve cesur.
En iyi pişirme metotlarını öğretiyor. Bir yemeği hazırlarken yapılabilecek farklı seçenekleri de sıralıyor o sırada. Seyrettikçe öğreniyorsunuz, kendinize güveniniz artıyor. “Yemek yapmak zor değil. Ben kolaylaştırıp sizlere öğretiyorum” diyor. Hiç yemek yapmayı bilmeyen biri bile sevgilisine, eşine, çocuklarına en lezzetli yemekleri yapmayı öğreniyor. Mutfakta yeni yollar, en güzel metotları, işin püf noktasını, tarifleri öğrenen herkes teşekkür ve minnetlerini sunuyor ona.
2014 yılında İstanbul’da yer açmayı planlıyor. “Buradaki dostlarımla, misafirlerimle buluşma mekanımız olsun artık” diyor. Çok iyi ev sahipliği yapacak bir evladının da işin başında bulunacak olması, onun bu kararında etkili oluyor.
Yer arayışları halen sürüyor. ”Herkes işinde aklını, bilgisini kullanır. Ben sezgilerimi…” diyor. İngiltere’deki tüm mekanları aynı şekilde sezgisine güvenerek seçmiş. O yüzden buradaki doğru yeri buldum diyene kadar arayış sürecek. Eminim ki yine samimi, sıcak ev sahipliği ile güzel bir mekan olacaktır.
Türk kültürünü, Türk mutfağını en iyi şekilde temsil etmeyi nasıl ödev edindiyse, çok önemsediği bir ödevi daha var. O da çocukların okuması için, meslek sahibi olmaları için eğitime verdiği çaba. Kendi vakfı var. Bunun yanı sıra bir akademisi, Middlesex Üniversitesi’nin şubesi. Bu, dünyada bir ilk. Bunu üniversitenin dekanı söylüyor. Üniversite onlara başvuruyor şube olmaları için. Dünyanın sayılı kolejleri bile ona geliyor. ”Sana müracaat eden çocukları bize gönder, biz de okusunlar” diye.
Nice çocuğun okumasına katkıda bulunmak, katkıda bulunmak isteyenlerle buluşmak ne güzel bir amaç ve ne güzel bir aracılıktır imkanı olmayan gençler için.
Öyle mutlu ki bunları anlatırken; ”Hayatta beni mutlu eden bundan daha üstün, daha mucizevi, daha güzel bir nimet yok” diyor. Daha çok çocuğu okutabilmenin haklı gururunu taşıyor.
Buluştuğumuzda İstanbul’da bulunma sebebi, METEK konferansı için aldığı konuşma davetiydi. Bu konuşma ile üniversitede onu dinleyecek öğrencilere eğitime dair neler aktarabilirim diye heyecanla oturup çalışıyor, listeler yapıyor, notlar alıyor. Ama rektör dahil, herkesin ısrarla onun yaşam hikayesini anlatmasını istemesiyle hatta rektörün elinden mikrofonu alıp ”Sen anlatmazsan ben anlatırım” diyerek hikayesini anlatması ve kendi anlatacaklarına, çocuklara aktaracaklarına vakit kalmaması sebebiyle üzülüyor bu duruma.
Oysa eğitime o kadar çok katkısı var ki; yıllardır emek verdiği, yeni yollar açtığı… “Bunları konuşalım, burada değerlendirin, fayda bulun istedim boşuna mı geldim?” diye düşünüyor. Haklı da…
Sonuç itibariyle; her anlattığında, her paylaşımında bir öğreticilik olan bu değerli insanın bizlere aktaracağı çok bilgi ve değer var.
Bu söyleşi ile ülkesine ve eğitime adanmış bir hayattan kesitleri bir nebze de olsa aktarabildiysem sizlere, ne mutlu bana.
İçindeki çocuksu coşkusunu ve saflığını bozmadan sürdürdüğü sevgi dolu yaşamında, sağlık ve şifa içince uzun yıllar diliyorum, kendisine sonsuz sevgi ve teşekkürlerimle birlikte.
Paylaş