Paylaş
İnsan haklarına aykırı olan bu problem dünyada korkunç düzeylerde. Her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor ve bu sayı çok fazla. Bu şiddet okullarda, evde, dışarda veya savaş sırasında gerçekleşiyor. En üzücü kısmı ise maalesef genelde ceza almadan normalleştiriliyor. Şiddet hangi formu alırsa alsın durdurulmalı. Neyse ki şiddete karşı farkındalık yaratan kampanyaların sayısı oldukça fazla ama hiçbir zaman yeterli değil. Yakın bir zamanda da fark ettim ki aslında her ne kadar bildiğimizi düşünsek de şiddetin tam olarak ne olduğu konusunda farkındalık çok alt seviyelerde.
Şiddet temelinde bir duygu aktarımıdır. Dünya şiddet ve sağlık raporuna göre de gücün ve kuvvetin tehdit yoluyla ya da gerçekte zarar vererek niyetli bir şekilde kullanılmasıdır. Kadına yönelik şiddet ise cinsiyet farkı yüzünde ev içi veya dışında kadına uygulanan güçtür. Öğretilerle, reklamlarla, farkındalık kampanyaları ile her bilinçlensek de maalesef şiddet denilince bunun sadece fiziksel temasla olduğu düşünülüp diğer şiddet türleri göz ardı edilmektedir. Bu yazıda biraz şiddet türlerini açıklayacağım.
Bedensel gücün gösterildiği yumruk, tokat atmak, bağırmak, ısırmak gibi fiziksel temas içeren veya yumrukla tehdit etmek, kapıyı tekmelemek veya eşya kırmak gibi fiziksel üstünlüğün gösterildiği şiddet türüdür.
İğneleyici sözlerin, kendinizi kötü hissettiren ve özgüveninizi yıkmayı amaçlayan cümlelerin veya hakaretlerin olduğu temas içermeyen sözel saldırıdır. Sözel şiddet bazen huy özelliği olarak görülüp normalleştirilir ve sonrasına karşı tarafta oluşan suçluluk, güvensizlik hissi kişide psikolojik sorunlara yol açar, günlük hayatını etkiler. Bundan dolayı ilişkilerde olan sözel şiddet farkına varılması çok önemlidir.
Kadını kontrol altına almak, küçük düşürmek amacı ile kadının istemediği şekilde veya zamanlarda zorla yapılan şiddet türüdür. Maalesef günümüz zamanında cinsel şiddet oldukça olmasına rağmen özellikle evli olup şiddete uğrayan kadınların raporlarında bu belirtilmemektedir. Cinselliğin hala tabu olarak görüldüğü zaman diliminde bu bazen kadınlık görevi olarak görülüp üzerinde durulmamaktadır.
Maddi güç ve üstünlüğün söz konusu olduğu kadının çalışmasına, okulu bitirip diploma almasına, kendi kazancını kazanmasını engellemesine, kadın üzerine borç yüklenmesi veya oldukça düşük bir cep harçlığı ile günlük yaşamını sürdürmesi ekonomik şiddete gitmektedir.
Özellikle on seneden beri oldukça popüler bu şiddet tarzı. Cep telefonu ile sürekli denetlemek, kameranın açılması istenmesi, kadının çıplak fotoğraflarını çekerek tehdit edilmesi, sosyal medyada kadını küçük düşüren yorumlarda bulunmak dijital şiddete girmektedir.
PSİKOLOJİK ŞİDDETi görmek çok kolay olmayabilir. Baskı kurmayı ve öz güvenin düşürülmesini hedef alan yukarıda bahsedilen şiddetin tümüdür. Kadını denetlemek, küçük düşürmek, kıskançlık adı altında kontrol etmek veya hayatını kısıtlamak, fiziksel özellikleriyle dalga geçmek, hakkında dedikodu çıkarmak ve kendisini ona muhtaç ve bağımlı hissettirmek psikolojik şiddet türüne girebilir. Psikolojik şiddet sonrasında çok ağır ve uzun süreli yaralar açılabilmektedir.
Örneğin King College’ın 1958 yılında şiddet gören çocuklarla yapmaya başladığı araştırmaya göre de çocuklara uygulanan şiddetin etkisi 40 yıl boyunca geçmiyor. Bu çocuklar 50 yaşına geldiklerinde tekrar görüşmeye alınınca çocukluğunda şiddete maruz kalmış olanların psikolojik ve zihinsel yeteneklerinin düşük olduğunu ve depresyon ve intihar düşüncesine daha sıklıkla rastlandığı görülmüştür. 40 yıl! Ne kadar üzün bir süre!
Şiddetin ilk psikolojik etkilerine baktığımız zaman akut stres bozukluğu görülmektedir. Genel itibari ile güvensizlik, içine kapanma, dehşete kapılmışlık, olan biteni anlamama çaresizlik, irkilme, kabul ve fiziksel huzursuzluk gibi. Bu tepkiler yaklaşık bir ay kadar sürmektedir ancak devam etmesi durumunda depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundan bahsedebiliriz.
Diğer en sık karşımıza çıkan sonuçlardan biri de psikosomatik rahatsızlıklar. Yani, fiziksel rahatsızlıkların hiçbir organik sebebi olmayıp psikolojik kaynaklı olduğunu düşünülen hastalıklardır. Bunlara örnek migren, yüksek tansiyon, ağrılar, ülser ve mide rahatsızlıkları, diş ve deri problemleri olabilir.
İstatistikler normal evliliklerin %50’sinin boşanma ile bittiğini gösterirken şiddete uğrayan kadınların sadece %38’i evliliğini bitiriyor. Bu oran oldukça az düşünüldüğünde çünkü Türkiye’de her 100 kadından 42’si eşinden veya birlikte olduğu kişiden şiddet görmektedir. Korku, tecrit, utanç, acıma, suçu üstüne almak, umut, çocuk veya toplumsal ve ekonomik sebeplerden dolayı kadınlar boşanmaya yanaşmıyorlar. Bu da hem fiziksel hem de ruhsal bir çok problemi beraberinde getiriyor.
Haklarımızı bilmeliyiz. Unutmayın ki şiddet sonrası kadına sahip çıkan ve bu süreçte yardımcı olan hem yurt dışında hem de yurt içinde sizin dilinizi konuşabilen bir sürü dernek, kurum ve psikolog var. Bu süreçten tek başınıza geçmek zorunda değilsiniz ve her zaman bir çözüm var. Yeter ki o adımı nasıl atabileceğimizi bilelim. Bunun içinde örneğin mor çatı kadın sığınak vakfının broşürlerini inceleyebilirsiniz veya yurt dışında yaşıyorsanız konsolosluklar sizi gerekli merciye hemen yönlendirip ev ve koruma sağlayabilir.
Paylaş