Paylaş
Bu hafta Prof. Dr.Yankı Yazgan'a çocuklarda depresyon konusunu sorduk...
İlkiz Özcan Sönmez: Yetişkinlerde depresyona alıştık da, çocuklar da depresyona girer mi? Boşanma, hastalık, ölüm sonrası gibi süreçlerden sonra yaşanan depresyonu ailenin fark etmesi için nelere dikkat etmesi gerekir? Çocuklarda depresyonun nedenleri nelerdir?
Yankı Yazgan: Kayıplar karşısında girdiğimiz ruh hali, depresyona çok benziyor, fakat bu ruh haline uykusuzluk, iştahsızlık, sinirlilik, öfkelilik, dikkat dağınıklığı vs. eşlik ediyorsa bu üzüntü olmaktan çıkıyor ve tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık durumuna dönüşebilir.
Yaşamımızda bir şey eksildiğinde hissettiğimiz normal duygular aşırı uzuyor ve şiddeti aşırı oluyor. Her çocukta depresyon görülmez, anne baba ayrılığı sonrası çocukların maksimum %20-30 oranında depresyon görülebilir. Diğer yandan bir duygunun acıtıcı, üzücü, incitici olması için hastalık düzeyinde olması şart değil. Üzüntüden ziyade suçluluk duygusu toksiktir.
Suçluluk duygusu da anneyle baba arasında kaldığınız zaman, ilişkideki bozulmadan siz sorumlu tutulduğunuz zaman oluşur.“Biz sen olmadan önce çok mutluyduk” mesajını alan çocuklar var. Doğrudan söylemenize gerek yok. Çocuk doğdu ve baba gittiyse, çocuk yetişkin olduğunda “Ben doğduktan sonra siz ayrılmışsınız, benim bunda bir rolüm mü oldu?” fikrini sorguluyor.
Küçük çocuklu çiftlerin boşanmasının bazı tesirleri var ama bazı tesirler de hemen çıkmıyor. Boşanma sonrası her çocuğun ruh sağlığı bozulacak demek değil, ancak boşanmış çiftlerin çocuklarında ruh sağlığı ile ilgili daha titiz olunması gerekir. Anne ve baba arasında düşmanca duygular hiç olmazsa kontrol edilebilir.
Ebeveynin ölümü veya uzun süreli ayrılıklar sırasında (hapishaneye girmek, hastaneye yatmak), çocuğun yaşamında var olan diğer destek sistemleri çok önemli hale geliyor. Çünkü o olayı değiştiremiyorsunuz. Babanız ya da anneniz uzun süre hastanede yatması gerekiyorsa, o sırada size gereken ilgiyi gösteren, anneanne, babaanne, dedenin varlığı o karanlığın içinde bir ışık gibi oluyor. 4 yaşın üzerindeki çocuklarda iletişim ve bilgi çok daha önemlidir. Çocuğun yaşı büyüdükçe daha çok bilgiye ihtiyaç duyar.
Ölümün, küçük çocuklukta olmasının bir talihsizlik yanı var, ama diğer yandan yaşamda kalan ebeveynlerin bu boşlukların bazen çok iyi doldurabildiklerini, kaybedilen anne babanın anısının yaşatılarak, adeta anısıyla onun annelik ya da babalık işlevini çocukta yerine getirebildiğini görüyoruz. Bana yardım almak için gelmiş anne babalardan da aslında güçleriyle ve psikolojik duyarlılıklarıyla hayran olunacak özellikleri olan birçok insana rastlıyorum.
Yeni eğitim sistemi…
İlkiz Özcan Sönmez: Çok tartışmaya neden olan ve anne babaların kafasını oldukça karıştıran 4+4+4 sistemi ile ilgili düşünceleriniz neler? Çocuklar bu yaşta okula başlamaya hazır mıdır?
Yankı Yazgan: 5-7 yaş çocuklarının önemli bir bölümü, hele daha önceden okul öncesi eğitim almadıysa, klasik formal akademik eğitim için henüz tam hazır olmuyorlar. 7 yaşındaki çocukların yaklaşık %10 ile %15'i hiç hazır olmuyor. Çocukların 60 aylık okula başlamasıyla birlikte, 7 yaşında bile hiç hazır olmayan %10-15'in oranı daha da büyüyecek. Davranış problemleri, okulda öğrendi, öğrenemedi, sınıfa uyum sağlayamadı gibi sebeplerle doktora başvurma ve tedavi alma zorunluluğunu doğuran bu tür eğitim düzenlemeleridir.
Ben olumlu sonuçların kısa vadede en azından olmayacağını düşünüyorum. Tek bir yolu var, okul öncesi eğitimin zorunlu ve herkes için ulaşılabilir hale getirilmesi. İsveç'te, Norveç'te çocuklar erken okula başlıyor ama 2 yaşından itibaren parasız en kaliteli okul öncesi eğitimi alma fırsatları var. Türkiye'de ise yok. Karşılaştırmaları bu şekilde yapmak gerekli.
60 aylık bir çocuk ilkokul bir öğrencisi olmak için uygun birisi değil. Bunun için en az iki yıllık çok iyi bir okul öncesi eğitim almış olması gerekiyor.
Okul öncesi eğitim
İlkiz Özcan Sönmez: Gittikçe popülerleşen okul öncesinde alternatif eğitim kuramların ve bunların Türkiye’deki anaokulu uygulamaları hakkında (Montessori,Waldorf,Reggio Emilio,vb. Gibi ) ne düşünüyorsunuz?
Yankı Yazgan: Hepsi güzel ve geçerli. Önemli olan, çocuğun yapılandırılmış, belli bir felsefesi olan, belli bir bakış açısı olan, çocuğun keşfetme, öğrenme, merak etme, kurcalama, anlama gibi ihtiyaçlarını karşılayan ve bunun temelinde dil gelişimini, karşısındaki ile ilişki kurma becerisini, karşısındakinin arzularını ve ihtiyaçlarını anlama becerisini geliştiren yöntemler lazım.
İlkiz Özcan Sönmez: Çocuğun anadilinden farklı bir dilde öğretim veren okullara gitmesi, günümüzde anne babalar tarafından sıkça tercih ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yankı Yazgan: Tartışılan bir konu, mesela ABD'de iki dilli çocuklarla ilgili birçok araştırma var. (İspanyolca, ingilizce). Yapılan araştırmalarda, küçük yaşta ikinci dilin eğitim dili olarak kullanılmasının, genel olarak dil gelişimine dair negatif etkileri olabileceğine dair birçok kuram var. Fakat bu 3 yaşından önce daha fazla belirgin. 3 yaşından sonra dil becerisi gelişmiş çocuklarda, (zaten yeterli olgunluğa ulaşmadıysa orada başka bir problem var demektir) ikinci bir dilde eğitim görmenin pratik olarak büyük bir sakıncası olduğunu sanmıyorum. Bir faydası var mı derseniz, o tartışılabilir.
Paylaş