Paylaş
Taşıyıcı anne ihtiyacı, çocuk sahibi olmak isteyen ancak bebeği karnında taşıyamayan ve erken evrede düşükle sonuçlanan gebelikler dolayısıyla başvurulan bir yöntemdir.
Bu yöntemde, bebek sahibi olmak isteyen çiftten alınan yumurta ve sperm, dış ortamda döllenerek taşıyıcı bayanın rahmine yerleştirilir. Yani oluşturulan embriyo genetik olarak bebek sahibi olmak isteyen çiftin genlerine sahiptir; tıbbi olarak oluşan embriyo ile taşıyıcı bayan arasında hiçbir genetik benzerlik yoktur.
Rahme yerleştirilen embriyo genetik olarak taşıyıcı bayanın genlerine sahip olmadığı halde gelişimini sürdürür ve doğar. Doğan çocuğun soy bağı Türk hukukunda tartışmasız bir şekilde doğumu gerçekleştiren bayana bağlıdır. Yani hukuken anne, doğuran kişidir.
Türk hukukunda doğan çocuk ile doğumu yapan kadın arasındaki soy bağı çocuğun doğumu ile kurulur. Bu durumun aksi kabul edilemez. Zira bu husus Roma Hukuku’ndan aynen benimsenmiş olan “mater semper carta es” = “anne her zaman bellidir” prensibi ile açıklanmaktadır. Doğumu yapan kadın ile çocuğun arasında genetik bir bağın olmaması ve taşıyıcı annelik konusu Medeni Kanun’da düzenlenmemiştir. Bu düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç; çocuğu 9 ay karnında taşıyan kadının genetik bağı olmasa da göbek bağı vasıtası ile karnında taşıdığı çocukla bütünleşeceği, doğum ile de soy bağının kurulmasını sağlayacağıdır.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi doğumu yapan kişi ile doğan çocuk arasındaki soy bağı konusu kesin ve tartışmasız biçimde belirli olup aksinin iddia edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle taşıyıcı anne olarak Türkiye’de doğum yapan bir kadının çocuğu hakkında aksine soy bağı iddiası hiçbir şekilde dinlenmez ve mahkemeye taşınamaz. Türk hukukunda bu durumun yasal dayanağı yoktur. Taşıyıcı annelik müessesi Türk yasalarına aykırıdır.
Çocuğun doğumu sonrasında çocuk tarafından soy bağının reddi de mümkün değildir. Zira aynı yasalar doğan çocuk için de geçerlidir. Reşit olan bir çocuk bile soy bağının tespiti ile doğumu yapan annesini reddedemez.
Bu konuyla ilgili hukuki metin Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği’dir. Bu yönetmeliğin 4. maddesinin f bendine göre; "Sadece anne adayının yumurtası ile kocanın spermi çeşitli yöntemlerle döllenerek anne adayının rahmine transfer edilebilir. 2. ekinde ise, suni döllenme tedavisi uygulanacak olanların evli çift olmaları, sadece kendilerine ait üreme hücrelerinin kullanılması, benimsenmiştir. Son olarak ilgili yönetmelikte 08.07.2005 tarihinde yapılan değişik 17. maddesinde de, eşlerden alınan yumurta ve spermler ile bundan elde edilen embriyoların başka adaylarda, aday olmayanlardan alınanların da eşlerde kullanılmasının yasak olduğu belirtilmiştir. Aynı maddeye göre bu tür biyolojik maddelerin satılması da yasaktır. Bu yasağa ve yönetmelik hükümlerine uymadığı tespit edilenlerin faaliyetleri Sağlık Bakanlığı’nca durdurulur. " demek suretiyle sağlık kuruluşlarını da bu işleri yapmakta men etmiştir.
Tüm bu yasal düzenlemelere rağmen çocuk hasreti çeken aileler taşıyıcı anneliğin yasal olduğu ülkelerde bu işlemleri yaptırmakta ve çocukları ile ülkeye dönüş yapmaktadırlar.
Paylaş