Paylaş
Söz konusu sahiplenmekse eğer bizim coğrafyamızdaki erkek insanının en iyi bildiği şeydir sahiplenme. Belki başka konularda sınıfta kalabilir ama iş sahiplenme noktasına geldiğinde rakip tanımaz. Kaldı ki sahip olmak duygusu insan ırkının en büyük zaaflarından biri iken bizim erkek insanımız için bu daha baskın bir duygudur. Egoyu besleyen en önemli kaynakların başında gelir sahiplenmek. Mülkiyeti elinde tutma arzusudur çünkü. Üstelik coğrafyamızda erkek insanı bunun sevgiden ileri geldiğine kendisini inandırmıştır. Kadını sahiplenmek ve ona sahibi gibi davranmak koruma, kollama ve sevgiden ötürüdür, böyle düşünür.
Görünen o ki kadın insanı da bu eylemi yanlış anlıyor ya da bundan keyif alıyor. Birinin ya da birilerinin onu sahiplenmesini istiyor. Temel sorun da burada başlıyor aslında. Bizler “sahip olmak” ile “sahip çıkmak” kavramlarını birbirine karıştırıyoruz. Aslında bütün sorun mülkiyetin ya da sahip olma duygusunun gücü ifade ediyor olmasında. Bilinçaltında “güçlü olan kazanır” tezine inanmış olan insanlar bu gücün çekiminden kendini çıkaramıyorlar. Sevdiği kişiyi “sahip olduğu!” kişi olarak gören taraf aslında karşısındakine seni himayeme aldım mesajı vermektedir. “Sen benimsin” “Ben senin sahibinim!” aslında ne kadar itici geliyor değil mi ifadeye bakarken. Burada hepimizin ihmal ettiği ve görmezden geldiği daha önemli bir nokta var ki o da doğamız gereği sahip olduğumuz her şeyin sahip olduğumuz andan itibaren artık değerinin kaybolmaya başlaması.
Burada öncelikle şunu söylemek istiyorum kadın insanının hiçbir koşul altında bir sahibe ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Belki bir arkadaşa, sevgiliye, eşe ihtiyacı olabilir ama bir sahibe asla. Sahip olmak yerine “zor ya da güçlü” bir kadın insanı ile yaşamayı erkek insanının göze alamadığından söz etmek daha doğru bir ifade olmaz mı ne dersiniz? Ya da sahip olmak yerine sahip çıkmak ifadesi?
Asıl sorunumuz ne biliyor musunuz? Bizler sürekli sahip olmaya güdülendiğimiz için ait olma hissini, bu hissin verdiği huzuru ve mutluluğu kaçıyoruz. Çünkü ait olma tüm benliğinle hissetme ve kendini vermektir. Bu daha güzel değil mi sizce de? Ama bir kadın insanının ağzından “Sana aitim” lafını duyarız da erkek insanın ağzından öyle kolay kolay duyamayız. Sadece söylemekten değil ait olma hissinden de kaçarlar. Bunun en temel nedeni ise mahalle baskısıdır. Eğer bir kadına sadece ona ait olduğunuzu hissettirseniz sonsuz bir huzurun ve mutluluğun kapısını açmış olursunuz. Çünkü kadın insanı yapısı gereği kendisine ait bir erkek bulduğunda tüm duyguları ve fedakarlıkları zirve yapacaktır. Tabii ki erkek insanı bunu hissettirdikten sonra kenara çekilip öyle boş boş oturmamalı. Aitlik süreklilik arz eden bir durumdur.
Peki, nedir bu zor ya da güçlü kadın insanından kasıt? Anlaşılmaz olmaları mı? Ne istediğini bilmeyen tavırlar mı? Problem durumları mı? Tabi ki değil. Aksine ekonomik bağımsızlığı elde etmiş, eğitimi ve entelektüel birikimiyle ne istediğini bilen bir birey olan kadın insanından söz ediyorum. Böyle bir kadın insanı zor mudur sizce? Bence değil. Çünkü böyle bir kadın insanın sınırları bellidir. Neyi nerede yapacağını ve ne istediğini iyi bilir. Böyle bir kadın insanın zor olduğunu söylemek yerine, birlikte olmanın zorluğundan bahsederseniz kabul edilebilir belki. Eğer böyle bir kadın insanına katlanamayan, birlikte yürümekten kaçan bir erkek insanı varsa, onun sorunlu olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Böylesi bir erkek insanı için kişiliğinin tam oturmadığını, ne istediğini pek bilmediğini, ekonomik açıdan çok iyi durumda bile olsa, kültürel, entelektüel birikimin sınırlı olduğundan söz edebiliriz. Ancak bu erkeğin sahiplenmeyi bilmediğini söyleyemeyiz. Dedim ya sahip olma ile sahip çıkmayı karıştırıyoruz diye. İşte kadın insanının da bir ilişkide istediği gerçek duygu sahip olma değil sevgilisinin ya da eşinin kendisine sahip çıkmasıdır. Bir mala ya da herhangi bir eşyaya sahip olma gibi bir kadına sahip olunmaz. Sahip olma adına erkeğin yaptığı baskıcı her hareket birikir ve sonunda kadın insanında mutlaka bir patlamaya neden olur. Sahip değil ait olmalısın.
Bir kadına ait olmanın en temel koşulu kendine ve başkalarına dürüst olmaktan geçiyor. Aşkı ve sevmeyi bilecek, duygularını saklamayacaksın. Öyle uçanın kaçanın peşinden koşup daldan dala zıplamayacaksın. Ancak bu şekilde kendini bir kadın insanına ait hissedersin. Ait olmayan ve hayatında onlarca kadın insanı olduğunu söyleyen bir erkek insanı sürekli olarak yalnızdır aslında. Çok sayıda kadın insanı ile birlikte olmayı tercih eden bir erkek insanı aslında hiç kadın insanı olmadan yaşamayı göze almış demektir. Oysaki bir kadın insanına ait olmayı tercih etmiş olsa en büyük mutluluğu yaşayacağının farkında değildir. Ancak mutluluğun daha gerçek ve uzun sürmesi için o aitliğin içinde kendini kaybedip bireyselliği kaybetmemek gerekiyor. Ben duygusunu kaybetmemek son derece önemli.
Sonuç olarak birinin sahibi olamazsınız ancak ait olursunuz. Bu durum kadın insanı için de erkek insanı için de böyledir. Ama bunu sürekli olarak yaşatmanız gerekir. Her şeyi zor eden, göze alınmaz kılan ne kadının zorluğudur ne de erkeğin sahip olma duygusunun eksikliğidir. Sorun çoğu zaman, aynıların aynı yerde olmamasından kaynaklanır.
“Dünyanın bütün nimetleri elinde olsa bile, onları tadabilecek ruh gerekir. Çünkü bizi mutlu eden, onlara sahip olabilmek değil tadına varabilmektir.”-Montaigne
Yalnız ve yalnız sevgiyle kalın.
Paylaş