Paylaş
Hamilelikte yaşadım hocam bu şiddeti, doğunca şiddet bitti. Fark edemeyecek kadar küçüktü.
Üzerinden onca zaman geçti, unutmuştur bile!
Zamanında çok dayak yedi ama babası eskisi gibi değil, unutturdu olanları.
Gerçekten unuttu mu dersiniz? Bizler unuttuk mu peki yaşadıklarımızı?
Peki olur olmadık zamanlarda hatırladıklarımız ne olacak?
Anlamını bilemediğimiz ama sürekli içine düştüğümüz hüzün ya da öfke duyguları neden oluyordur ki?
Neden bazı kokular bizi eski yaşantılarımıza götürüyor?
TV izlerken bile dalıp gittiğimiz kareler, hissettiklerimizin açıklaması var mıdır?
Ah rüyalarımızın dehşeti ve arada bizi götürdüğü mekanlara ne demeli?
Biliyor musunuz, unutulmuyor! Zihin unutsa, beden asla unutmuyor?
Hatırlamaz denilen hafızamız sadece beynimizde değildir, bedenimizin de bir hafızası vardır. Üstelik zihinden daha önce gelişmiştir ve çok daha eski bilgileri de kaydeder. Kısa bir akademik bilgi ile devam etmek istiyorum. Bebeğin beyni döllenmeden sonraki 1. ayda oluşmaya başlıyor. Beyinde ilk oluşan bölge sürüngen beyin de denilen ense kısmıdır. Peki bu bölgenin özelliği nedir? Burası limbik sistem ile yakından bağlantılıdır öyleki duyguların ve duyuların hafızaya alındığı yerdir burası. Yani anne ne hissederse, beş duyu organı ile ne deneyimlerse bebeğin ilkel sistemi bunları kaydeder. Annenin öfkesini, mutluluğunu, hüznünü, korkularını, kaygılarını kaydettiği gibi bedenine aldığı darbeleri, saçının okşanmasını, yediği şeyin kötü kokusunu ya da mide bulantısını, işittiği hakaret ya da güzel sözleri de kaydeder. Daha doğrusu bunların yarattığı duyguları ve duyuları kaydeder. Üstelik bedenimizde uzun süreli bellek oluşumu en çok limbik sistemdedir. Başta korku olmak üzere tüm duyguların da denetimi buradadır.
Tüm bunlar ne anlama geliyor bir bakalım; Bebeğin beyninin tamamı henüz gelişimini tamamlamadan da kayıtlar başlar. Yaşam boyu da aralıksız kayda devam eder. Sanıldığı gibi yeni beyindeki hafıza merkezi sadece hipokampus değildir. Daha eski ve kalıcı diğer kayıt merkezi limbik sistemdir. Bu sistemin de baş kahramanı amigdaladır. Bu sebeple de eskidendi, küçüktü, görmemişti, aklı ermiyordu gibi ifadeler yersizleşiyor. Bu sistemi eğer anladıysanız, bebeklerimizin bizim yüklerimizle nasıl dünyaya geldiğini de anlamışsınızdır. İşte tam da bu sebeple onlara kendi yüklerinizi yüklememek ve huzurlu bir bebeklik ve sağlıklı bir çocukluk geçirebilmesi için lütfen çocuklarımızın beynini de hafızasını da hafife almayın. Kesin olarak biliyoruz ki bu kayıtlar kolay silinmiyor. Kötü bir yaşantı sonrasında da psikolojik bir müdahale olamadan zaman içinde silinmiyor. Tam tersine bu kayıt mekanizmasının “reset” tuşu yok. Lütfen yaşadıklarınıza dikkat edin, çünkü yaşadıklarınız aynı zamanda çocuklarınıza aktardıklarınız olabilir.
Sizler ne kadar huzurlu, güvenli, şefkatli olursanız çocuklarınız da öyle olacak. Zorlayıcı duygularla sadece siz değil çocuğunuz da baş etmek zorunda kalıyor. Yıllar geçse de üstünden amigdala unutmaz! Belki de en güzeli; varsa geçmişinizde, şimdinizde elekten geçirilip temizlenmesi gerek yaşantılarınız. Lütfen profesyonel psikolojik destek alın. Bu önce kendiniz sonra da evlatlarınız için yapabileceğiniz en muhteşem yardım olur. Jung derki; çocuklarımız bizlerin travmalarını tamamlayıp iyileştirmek için dünyaya gelirler. Çocuklarımız bizim çözemediklerimizin ağırlığı ile değil, kendi ile barışık, yaşamda güvenli durabilen, iç huzuru olan bir anne/babanın kucağına doğmanın hafifliği ve neşesi ile büyüsün. Amigdalanıza huzur, kalbinize şefkat, beyninize hafiflik dilerim….
Paylaş