Paylaş
Peki bu kadar günah olan bir şey bizi nasıl beslerdi ya da besler miydi? Bir yerde bir yanlışlık vardı. Bizim kafamız karışıktı bu yüzden, anlamlandıramıyorduk. Hem ihtiyaç hissedip hem de nasıl bu kadar korktuğumuz bir şeye dönüşüyordu. İhtiyaç hissetmek mi ayıptı yoksa yaşamak mı? Yoksa her ikisi de mi? Ya da bize hep yanlış anlattıkları, ayıp dedikleri için mi? Ne kadar çok soracak soru var aslında. Yumurta hikayesi gibi sonu gelmeyen bir münazara konusudur aslında bahsetmeye ve anlatmaya çalıştığımız şey. Yazabilmesi ve anlatabilmesi bile zordur. Çünkü uçunda yanlış anlaşılmak veya insanları yanlış yönlendirmek vardır.
Neyle birleşirse anlamlı olurdu veya konuşulması daha kolay olurdu. Aşkla birleştirmekle mi doğruydu acaba yoksa hiç alakası yok muydu bu durumla. Yemek yemek, su içmek kadar doğal mıydı? Kim karar veriyordu buna. Biz mi, ailemiz mi, toplum mu? Biz neye göre yaşayabiliyorduk ve özgürleşebiliyorduk hissettiğimiz temel duygu için. Halbuki bu durumu yaşayabiliyor olmak bizi sağlıklı kılıyordu.
Evet aslında ilişkinin temel taşıydı bizim yok saymaya çalıştığımız ve konuşamadığımız şey. Evliliği evlilik yapan şeydi. Kadın ve erkeği bir araya getiren şeydi. Havva ve Adem’i de bir arada tutan şeydi o. Dokunmaktı, hissetmekti ve en önemlisi bir bütün olmaktı o. İlişkide bir olmayı, aşkı, sevgiyi, tutkuyu, samimiyeti, arzuyu, şeffaflığı, sadakati ve en önemlisi biz olmayı ayakta tutan temel taşlardan biridir yok saymaya çalıştığımız şey.
Doğduğumuz andan itibaren bizimle var olan bir şeydi o. İnsanların kaçtığı şeydi o.
Sizce neydi bu kadar korktuğumuz şey; CİNSSELLİK. Hem temel ihtiyacımız hem de korktuğumuz şey. O kadar yok sayıyoruz ki hayatımızda bundan dolayı sorun yaşadığımızın ya farkına varmıyoruz yada sorunumuz olsa bile dile getirmeyi ayıp sayıp susuyoruz. Sağlıklı evliliklerin, sağlıklı ilişkilerin temelinde iletişim ne kadar önemli ise cinsellikte o kadar önemlidir.
Paylaş