Paylaş
Doğum, anne ve etrafındakilere mutluluk ve heyecan veren doğal bir süreçtir. Yaşanan bu doğal sürecin keyif verici etkisinin yanında özellikle hem anne için hem de bebek için yeni deneyimlerin kazanılması gereken zorlu da bir yoldur.
Hamilelik dönemi annenin kendi sağlığı ve bebeğin sağlığı için hayatında birçok değişiklik yapmak durumunda kalmasıyla başlamıştır. Doğumla beraber biraz daha büyük değişiklikler gelecektir. Sosyal, ruhsal ve bedenen farklılıklar getiren bu dönem anne için aslında birçok çözülmesi gereken problemle yüzleşmesi anlamına da gelir.
Alışık olmadığı bir düzen ve yeni yaşam biçimi oluşturma durumunda kalır. Bu durum annede var olan eski koşulların kaybıyla stres, kaygı gibi duygular yaratmaktadır. Bebeğin fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak, yeterli sevgi ve desteği vermek artık her şeyden daha önemli hale gelmiştir. Ancak kendine de yeterli vakti ayırmak ve yaşanan bu değişimin etkilerini üzerinden atabilmek için her zaman destek ve nefes almaya ihtiyacı vardır.
Yapılan birçok araştırma gösteriyor ki; ‘saçını süpürge eden anneler’ değil, kendine de özel zamanlar ayıran annelerin daha etkin, yeterli ve mutlu oldukları görülmektedir. Annenin yeterli ve mutlu oluşu aynı zamanda bebeğin gelişimine de olumlu etki etmektedir. Bebeğin huzurlu, güvenli, rahat olan anne karnından ayrılışı onun içinde bir krizdir. Bebek anne karnından ayrılmasıyla ilk kaygı duygusunu deneyimler. Ve korunmaya, güvene alınmaya ihtiyaç duyar. Bebeğin bu yaşadığı olumsuz duyguları giderecek olan annedir. Dolayısıyla annenin psikolojik olarak iyi hissetmesi bebeğin yaşadığı duyguları tolere edebilmesinde oldukça önemlidir. Diğer bir değişle anne, huzurlu, stresiyle baş edebilen, kendinden, etrafındaki değişimlerden memnun olduğunda ve keyif aldığında bebek de aynı duyguyu hissedecektir.
Annenin ruh halindeki bu değişimler takıntılı, kaygılı, stresli, endişeli duygular eşliğinde depresyona dönüşebilir. Bu süreçte, annede bebeğe ve kendine zarar verme eğilimleri görülebilir. Bu depresyonun her zaman doğumdan hemen sonra başlayacağı düşüncesi yanlıştır. Doğumdan sonraki 1 yıl içerisinde herhangi bir zamanda da görülebilir. Postpartum dediğimiz bu doğum sonrası depresyon, genel depresyon belirtilerinden farklı değildir. Genellikle mutsuzluk, umutsuz, iştahsızlık, dikkat eksikliği, hüzünlülük, değersizlik hissi, intihar eğilimi gibi belirtiler görülmektedir. Bu durum bir çok lohusada görülebilen bir duygu durum bozukluğudur.
Bunlar dışında, annede bebeği reddetme, onun kendisine ait olmadığı duygusu ve bebeğe karşı yabancılaşma görülebilir. Tüm bunları suçluluk duygusu takip eder. Özellikle sabahın erken saatlerinde enerjinin tamamen kaybedildiği hissi yaşanır. Devamlı ağlamaklı olup, yaptıkları hiçbir şeyden keyif almazlar. Dikkati belli bir yerde odaklamada güçlük, aşırı sinirlilik hali, uyku düzeninde bozulmalar, iştahsızlık, insanlardan kaçma, eve kapanmak isteme, bakımsızlığın başlaması ve cinsel isteksizlik ise postpartum depresyonunun diğer belirtilerindendir.
Postpartum depresyonu diğer adıyla lohusa depresyonu yaşamaya sebep olan başlıca sebepler vardır. Bunların başlıcasını evlilik sorunları oluşturmaktadır. Çiftler arasındaki iletişimsizlik, cinsel soğukluk güvensizlik gibi sebepler aile içi evlilik sorunlarına sebep olmaktadır. Postpartum depresyonuna sebep olan sebeplerden bir diğeri ise beklenmedik gebeliklerdir. Çünkü planlanmamış gebelikler genellikle annenin korku ve kaygı yaşamasına sebebiyet vermekle beraber durumu tetiklemektedir.
Yaşanmış travmalar, ani kayıplar, daha önceki gebelikleri esnasında depresyona maruz kalınmış olması, ailedeki iş kayıpları, riskli geçen gebelikler depresyonu tetikler niteliktedir. Doğum sonrasındaki anormaliler, bebeğin sağlıksız doğması, erken doğum gibi durumlarda da annenin psikolojisi olumsuz yönde etkilemekte, travma yaşamasına sebep olmaktadır. Böyle durumlarda hafif ya da ağır bir depresyon geçirme olasılığı yüksektir.
Annenin durumu kabul etmesi zaman alabilir ve hem bebeğin sağlığı hem de kendi sağlığı için harekete geçemez hale gelebilir. Böyle bir durumda annenin ve babanın varsa diğer aile üyelerinin da (kardeş) mutlaka profesyonel destek alması ağır bir depresyon ya da başka bir ruhsal bozukluğu önleyici nitelikte olacaktır.
Postpartum depresyonu (lohusa depresyonu) tedavisine gelecek olursak; bu durumlarda anne sütüne geçmesi sebebiyle ilaç önerilmez ve verilmez. Öncelikle ilaçsız yöntemler tercih edilir. Psikoterapi etkili ve etkin bir tedavi biçimidir. Bunun yanında bebekte ciddi yan etkilere sebebiyet vermeyecek bir takım antidepresan ilaçlar önerilebilmektedir Şiddetli yaşanan depresyon durumlarında annenin mutlaka tedavi görmesi gerekmektedir.
Paylaş