Paylaş
Ergenlik dönemi; çatışmaların yoğun yaşandığı, bedensel ve ruhsal dengesizliğin içinde savrulup giden bireyin duygularını da en uçlarda yaşandığı dönemdir. Sevgi nesnesi arayışı bu dönemde dışa bağımlıdır. Hemcinsle yakınlaşma anlamlı hal almış ve yoğun doyum noktası burada gizlidir.
Ergen melankoliktir. Bu melankolinin temel sebebi aslında giden çocukluğa duyulan yastır. Bir yandan da libidinal bir kararlılıkla kendine uygun olan hemcinse yönelen ciddi bir uğraş, ruhsal yoğun bir yatırım vardır. Artık aile üyeleri önemini kaybetmiş, dışarıya olan ilgi yoğunlaşmıştır. Aşk arayışı bir süre hayatın gerçeği halini alacaktır. Belki de var olan çocukluk kaybının hüznüyle, yaşama tutunmanın farkına varılmayan sürecidir.
Yaşamın temel kaygısı birliğin korunmasıdır. Organizma bütünlüğünü ve tutarlılığını korumak için birleşmeye ihtiyaç duyar. Ergenlik dönemindeki cinsel birleşme bu açıdan bakıldığında yaşam ilkesine uygun bir eylemdir. İnsan bir kez tattığı doyumu hayat boyu sürmesini ister. Çocukluktaki alınan narsistik doyumu tekrar bu dönemde sağlamaya çalışacaktır. Benlik ideali oluşumuyla kendini seven ergen bir taraftan ötekinin aşkını fethedecektir. Diğerini idealize ederek aşk nesnesini bulmaya odaklanır.
Ergenlik döneminde aşk önemli bir dönemeçtir. Ergen aşkta risk ve tehlike olduğunu hisseder. Korku ve kaygı devamında gelecektir. Ergen çoğunlukla ilk aşk nesnesini terk eder ve bunun yasını tutar. Arzunun tümüyle duyulmasının mümkün olmadığı düşüncesi onu aşktan uzaklaştırır. Platonik aşıklara bu dönemde oldukça rastlarız.
Ergenin aşkında kaynaşma, bir arada olma, aşırı ilgi istemine de oldukça rastlarız. Aslında burada bireysel farklılıklar ve çocukluk dönem oldukça etkendir. Her ergen aşkı fırtınalı yaşamaz ya da aşktan uzaklaşmaz. Ancak duygular itibariyle yoğun bir dönem olması nedeniyle genellikle dışa atfedilen anlamla da artmasıyla ikili ilişkiler daha bir inişli çıkışlı hal alır.
Ergen bir üçüncünün olmadığı ikili bir beraberliği hayal eder. Yoğun kıskançlık, sahiplenme duygusu tüm benliği kaplayabilir ve bir üçüncüye tahammülü elbette ki zordur. Etraftaki tüm üçüncü kişiler hatta bu bezen karşı cinsin hemcinsi bile olabilir kıskançlık yaşamasına sebep olabilir. Bu da aslında çocukluk dönemindeki ödipal karmaşadan gelmektedir.
Ergenin bu dönemde birleşmeye olan yoğun isteği bir anlamda diğer nesnenin ölümü anlamını taşır. Bu elbette ki gerçek bir ölüm değildir. Aşk nesnesi benlik halini almasından ötürü ona atfedilen anlam gittikçe daha yoğunlaşacak ve diğeri karşında kendi var olan benlik yavaş yavaş yok olmaya başlayacaktır. Yani diğer bir deyişle ergenin kendine olan aşkının diğerine yöneltmesiyle tedirginlik başlar bu ergene ölümü çağrıştırır. Bu bilinçli bir çağrışım değildir.
Tüm bu süreçler ergen için anlamlı hale gelmesi zaman alacaktır. Sadece aşkta bu kadar karmaşık ve birçok psikolojik süreç varken diğer bir çok çatışmayla da uğraştığını göz önüne alırsak bir ergenin melankolik olmaması mümkün değil gibi gözüküyor.
Yetişkinlik dönemiyle birlikte tüm bu süreçlerin bir öğrenme olduğunun farkına varır. Ergenlik aşkları derin yaralar bırakır ancak arzunun tümüyle doyurulmasının yanılsama olduğunu düşündüğü için kolay unutulur. O dönemde hissedilen acı ve duygusal yaralanmalar çabuk kapanır. Erişkinlik döneminde, ergenlik dönemindeki tüm süreçleri sağlıklı atlatan birey, daha kontrollü ve çocukluktan, ergenlikten sıyrılmış bir aşk yaşamaya hazırdır.
Paylaş