Paylaş
Aşırı alıngan olduk.
Aşırı şekilci olduk...
Kapıcıya, apartman görevlisi,
Bekçiye, güvenlik görevlisi,
Temizlikçiye, yardımcı eleman denmezse hadise çıkarır olduk…
Neden adlara, markalara bu kadar anlam yükledik. Bilemedim…
Aslında biliyorum da kibarlığımdan böyle diyorum…
Oysa yaptığımız işin adı değil niteliği değerli olmalı.
Öyle güzel evi temizlerdi ki herkes Fatma Hanım için sıraya girerdi.
Bunu yaşamış biri olarak söylüyorum.
Bilmeden atıp tutmuyorum.
İlkokula giderken bir form dağıttılar bize.
Formun ortasına doğru da babamın mesleğini soruyorlardı.
Ben de “Zeytinci” dedim.
Doğrusu da buydu. Zeytin satıyordu.
Öğretmen geldi ve zeytinci babamı “Serbest meslek” diye düzeltti…
Benim için bir anlamı yoktu serbest meslekin…
Ben babamı zeytinci haliyle de çok sevip sayıyordum…
Oysa ne güzeldir;
Zeytin satana zeytinci,
Peynir satana peynirci ,
Bekleyene bekçi demek.
Bu alınganlık bizlerde kalsa iyi,
Bu tavrı çocuklarımıza da taşıdık, tamamen iyi (!!!) niyetimizle.
Çocuğumuz o okula gitmesin “Gak guk a” gitsin dedik,
Bu ayakkabıyı almasın “şık mık marka” alsın diye diye birbirimize girdik…
Kendimizi zorladık…
Cebimizi zorladık…
Ruhumuzu zorladık…
Verilen eğitimden çok okulun adını konuştuk.
Konuşmalarımızda o kadar çok markalardan bahsettik ki
Lokantanın adı yemeğin tadının önüne geçti.
Çocuklarımız arkadaşlarına tatili değil otelleri anlatır oldular.
Sonra dönüp onlara “ Aaa çok ayıp” dedik.
Kimler model oldu acaba?
Size, bize , hepimize…
Çocuklarımıza….
Zinciri bir yerden kırmamız gerek.
Biz değişelim ki arkadan gelenlerde de farkındalık oluşsun…
Bu gidiş , gidiş değil çünkü…
Gidiş deyince aklıma geldi ;
Hamhumşaralop mağazasındaki alafortanfonilerde indirim varmış …
Oradan alınan her şey insanı başka gösteriyormuş…
Ben bir koşu oraya gideyim de kendime bir şeyler alayım :)
Paylaş