Paylaş
Kapımız çalındığında veya biz bir kapıyı çaldığımızda en az bir düzine insanı karşımızda görmeye alışkındık. Sevgili annem yemek yaparken bunları düşünürdü; evdeki tencereler hep kocaman kocamandı.
Bizler odamızdan pijamalarımızı alıp teyzeme gitmeye alışmıştık. Yataklarımızı o gün ilk kez gördüğümüz insanlara bırakırdık. Misafirler gidene kadar ev ve teyzem arasında gidip gelirdik. Hiçbirimiz, ne surat asar ne de şikayet ederdik.
Aslında, normal gördüğümüz davranışlar farkında olmadan bizlere; beklemeyi, sabretmeyi, katlanmayı öğretmiştir. Annemle babamın hiçbir teknikten haberi yoktu. Onların sadece bildiği hastanın yanında olmak, muhtaca el uzatmaktı. Bunun adı da, insanlıktı! Sonra, üniversitede öğrendim ki bu bir teknikmiş !
Kreşteki çocuklarımıza her oyunda birinci olamayacağını, bazen ikinci, bazen sonuncu olabileceklerini aşama aşama öğrettik bir dizi teknikle… Annem ve babam bu tekniği hiç bilmediler ama bilmeden mükemmel uyguladılar bir çok kuşaktaşları gibi.
Bayramlarda tatilde bile olsanız, bayramlıklarınızı giyin, birbirinizin, büyüklerinizin bayramını kutlayın, hiç ‘onlar çocuk, anlamaz’ diye düşünmeyin, yardıma ihtiyacı olan birine el uzatın, bazen eliniz kısa ve güçsüz bile olsa…
İnsanlara selam verin, esnafa kolaylık dileyin, hayırlı kazançlar dileğinde bulunun.
Güler yüzlü olun, banka sırasında yaşlı birine sıranızı verin. Evde yapılan özel bir yemeği komşularınızla paylaşın, misafir edemeseniz de, bir tabakla onların kapılarını çalın.
Biliyorum, çok çalışıyorsunuz!
Biliyorum, vaktiniz yok!
Biliyorum, çok yorgunsunuz!
Ama çocuklar, anne babalarını taklit ederler.
Söylem değil eylem!
Paylaş