Paylaş
Üsküdar Belediyesi’nin 21 Eylül’ de ev sahipliğini yaptığı “4.Ulusal Alzheimer Farkındalık Ve Hasta Yakınlarına Destek Sempozyumu” na bir alzheimer yakını olarak daha detaylı bilgi edinmek ve aynı sorunları yaşayan insanlarla bir arada olmak için katıldım. Dr. Sevda Sarıkaya’ nın önderliğinde yapılan bu sempozyumda alzheimer hastalığı evreleri ve belirtilerinden, genetik yatkınlıktan, yasal haklardan ve beslenmenin alzheimer üzerindeki etkilerinden bahsedildi. Ülkemizde bu hastalara ve hasta yakınlarına yönelik yapılan çalışmalar anlatıldı. Yakın zamanda açılacak olan Türkiye’deki ilk “Alzheimer Okulu” projesinin müjdesi verildi. Bu okulda hasta yakınlarına eğitimler verileceği ve hedeflerinde alzheimer kreşleri-hobi merkezlerinin kurulması, alzheimer dostu hastanelerin yapılması olduğu anlatıldı. Toplumun da bu hastalık konusunda bilinçlendirilmesini, yapılan çalışmaların örnek olmasını ve geliştirilerek yaygınlaştırılmasını tüm kalbimle temenni ediyorum.
Hastalığa adını veren bu hastalığı 1906’da ilk olarak tanımlayan Alman Nöropatolog Alois Alzheimer’dır. Ama aslında hastalık çok daha öncesinden İbn-i Sina tarafından beyinde “soğukluk” ve “sulanma” olarak tabir edilmiştir. “Beynin sulanması” ve “Beyni üşütmek” deyimleri de kimbilir belki buradan çıkmıştır.
Demans Alzheimer da dahil olmak üzere daha başka çeşit beyin hastalıklarını da (Vasküler demans, frontotemporal demans,Parkinson demansı, normal basınçlı hidrosefali vs) kapsayan bir hastalıktır. Her Alzheimer hastası aynı zamanda Demanstır ama her demans hastası Alzheimer değildir. Hastalığın tanısının doğru konulması tedavi açısından oldukça önemlidir. Sadece emar ve tomogrofi tanı koymada yeterli olmayabilir. Hastalığın belirtilerigöz önünde bulundurularak tanı koyulması gerekmektedir.
Toplumda 65 yaş üstü her 15 kişiden 1’ inde, 90 yaş üstü yaşlılarda ise her 2 kişiden 1’inde alzheimer hastalığı görülmektedir. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon demans hastası, 600 bin alzheimer hastası (yaklaşık 2/3’ü kadar) bulunmaktadır. Dünyada ise bu rakam 50 milyondur . Verilere göre 2030’da 75 milyon, 2050’de 131 milyon kişinin alzheimer hastası olması öngörülmektedir. Bu hastalığa sebep olan genetik faktörlerin (ApoE4 geni) yanında, obetize, eğitim düzeyi (düşük olanlarda daha çok görülür), kronik hastalıklar (kalp-damar, diyabet, tansiyon vs), beslenme, sosyal hayat de önemlidir. Hastalığı engellemenin %35’i bizim elimizdedir.
Alzheimer halk arasında bunama olarak bilinmektedir. Maalesef tedavisi olmayan ve ilerleme gösteren bir hastalıktır. Hastalığın erken dönemdeki başlıca klinik belirtisi bellek bozukluğudur. İlk belirtisini “Bende bir tuhaflık var ama ne?” sorusunu kendinize sorduğunuzda verir.
Bu evrede öğrenme ve hafızada sorunlar görülür. Hastalarda unutkanlık ve inkar en sık görülen davranışlardır. Yeni öğrenilen bilgiler akılda tutulamaz ve sürekli eskileri anlatırlar. Aynı şeyleri tekrar tekrar söyler ve sorarlar. Önemli gün ve tarihleri unutmaya başlarlar. Önceden duydukları bir şeyi ilk defa duyuyormuş gibi davranırlar veya inkar ederler. Yer ve zaman konusunda karışıklık yaşarlar. “Burası neresi, yatak odam neredeydi, tuvalet neredeydi, bugün günlerden ne, hangi aydayız, şimdi sabah mı akşam mı” gibi kafa karışıklıkları yaşarlar. Suistimale açık hale gelirler. Birileriyle konuşmaya çok ihtiyaç duyup, çok kolay kandırılabilirler. Hasta yakınlarının bu konuda çok dikkatli olması ve hastayı yalnız bırakmaması çok önemlidir
Benim babamın Alzheimer hastalığı son 1.5 senedir çok daha anlaşılır düzeye geldi. Daha öncesinde “halim yok, beni yalnız bırakmayın kaybolurum, yolumu artık bulamıyorum, bende bir dengesizlik var, iştahım yok” gibi sıkça duyduğumuz cümleleri ve karakterinden dolayı olduğunu düşündüğümüz huysuz bazı davranışları aslında hastalığın ilk belirtileriymiş. Dr. Sevda Sarıkaya aslında 15-20 yıl öncesinde beyindeki değişikliklerin başladığını söylüyor.
Hastalığın orta evresinde konuşma ve anlamada sorunlar, beden-mekan ilişkisinde karışıklıklar, düşünme ve hafıza problemlerinin artması ile birlikte bağımsız iş yapabilmenin azalması (kendi kendine yemek yemekte, üstünü giyinmekte, tuvalate gitmekte vs zorlanmalar), varsa iş yaşamını artık sürdüremez hale gelmesi görülmektedir. Hastalar kendilerini ifade etmekte problem yaşarlar. Para bütçe idaresini yapamazlar. Babamda şu an olduğu gibi parayı artık hiç tanıyamama durumları görülebiliyor.
İleri evrede ise hücre ölümü beynin büyük bir bölümüne yayılmıştır. Hastalar tamamen bağımlı hale gelir, en yakınları ile bile iletişim kuramaz ve tuvalet kontrollerini kaybederler. Her hastada gidişat farklı olabiliyor. Kimi hasta hiçbir zaman yatağa bağımlı olmayabilir . Ya da altına tuvaletini yapacak duruma hiç gelmeyebilir. Kişiden kişiye göre farklılar gözlenebilir.
Unutmamız gereken en önemli şey, bu hastaların ilaçtan ziyade sevgiye, anlayışa, hoşgörüye ihtiyaçları olduklarıdır. Babamla dışarı çıktığımda kontrol edilemeyen ve öngörülemeyen bazı davranış ve sözlerinden dolayı zor duruma düşebiliyorum. Kişilere her defasında bunu açıklamak, özür dilemek cidden ekstra bir uğraş! Her ne kadar hasta yakınınızı uyarsanız da unutup aynı şeyleri yapmaya devam ediyor. Ne yazık ki insanlar da hastalığı bilmediği için her zaman anlayışlı davranmıyorlar ve bu hastalara ters bakış atarak ya da uzaklaşarak tepki verebiliyorlar. Hasta yakını tarafından hastaların her an her davranışını, her sözünü kontrol etmenin mümkün olamayacağını anlamıyorlar. Toplum olarak bu hastalık konusunda daha fazla bilinçlendirilip daha duyarlı olmamız gerekiyor.
Sağlıklı beslenmeli, fiziksel aktivitemizi arttırmalı, stresten uzak durmalı, düzenli uyumalı, beyin egzersizi yapmamıza yardımcı olacak hobiler edinmeli, sosyal olmalı ve bol bol gülümsemeliyiz..
Paylaş