Paylaş
Toplumsal olarak zor günler geçirdiğimiz şu günlerde yetişkinler olarak çocuklarımız ile ilgili pek çok önlem almaya çalışıyoruz. Onları sağlıklı yetiştirmek için pek çok özveride bulunurken, temel korunma hakları olan konularda ciddi endişeler yaşıyoruz. Peki çocuklarımıza bu endişelerle ilgili nasıl yaklaşıyoruz?
Toplumsal olarak yaşadığımız olaylar ebeveynlerin çocuklarına olan tutumlarını değiştirir!
Tecavüzler, çocuk kaçırılmaları, çocuk ölümleri v.b. pek çok olumsuz olaylar olurken çocukların can güvenliğini korumak adına ebeveynler tüm endişelerini çocukların doğal davranışlarına müdahale ederek yansıtmaya meyilliler. Örneğin, haberlerde duyduğunuz bir kaçırılma ya da ölüm vakasını gördüğünüzde çocuğunuzu bakkala gönderirken tekrar tekrar düşünmenize neden olur. Çocuğun güvenliği ile ilgili endişe yaşayan bir ebeveyn doğal olarak normal şartlarda izin verdiği bir özgürlük alanını çocuğunu korumak adına kısıtlamaya başlayabilir. Çocukları çok daha fazla kontrol etmeye başlar, çocuğa müdahale alanları fazlalaşır. Bu durum ev içinde çocuğa kendini korumak adına sürekli hatırlatmalarla neler yapması gerektiğini ileterek de devam eder. Peki bu durumda çocuklara verdiğimiz mesaj nedir?
"Dünya çok tehlikelidir!"
Hayat evde başlar. Bir çocuğun yaşamı ev içinde şekillenir ve çevresi adım adım genişler. Çocuklarla kurduğumuz ilişkide onlara “güvendesin” mesajını verebilmek en değerli hazinedir. Bu nedenle bu ilişkiyi kurmak ve yaşamın yıkıcılığından korumak için biz yetişkinlere büyük görevler düşüyor. Yaşanılan toplumsal olaylarda yetişkinlerin kaygıları müdahalelerle çocuğa yansırken aslında onların temel güven duygusuna farkında olmadan zarar veriyoruz. Dünyanın ortalamada güvenilir bir yer olması çocuğun aile içinde bireyselleşebilmesi, adım adım kendi ayakları üzerinde durup, sorumluluk alabilmesi için temel duygu durumudur. Bu nedenle çocuklara koruma düşüncesiyle yansıtılan “dünya çok tehlikelidir” mesajı çocuklarda farklı savunma mekanizmalara sebep olabilir.
Olumsuz olaylarda daha net anımsıyoruz ki ebeveynlerin ev içindeki yaşadığı duygu yoğunluğunu, duygusal iniş çıkışları yönetmesi gerekiyor. Yaşanılan olumsuz olaylar, endişe ve mutsuzlukları ev içindeki yaşama, çocuklara yansıtmamız ile birlikte ev içinde genel huzuru yakalayamıyoruz. Çocukların her an anne babaya ulaşma çabası içinde olduğunu unutmamalı ve yaşamımızda her ne kadar olumsuz olaylar olursa olsun ev içindeki duygu durumlarınızı aşırılaştırmadan yaşamalı ve öncelikle yetişkinler olarak duygu kontrolümüzü biz kazanmalıyız.
En sık yapılan yanlışlardan bir tanesi çocuğa karşı direk müdahalelerimizdir. Çocuğunuzun bireyselliğini destekleyebilmek için çocuğa müdahale etmek yerine çevreyi onun temel güvenliğini sağlayabilmek adına kontrol altına almalısınız. Örneğin; geri dönüşü olmayan tehlikelere karşı önlem alınan bir ev, göz kontrolü ile yönetebileceğiniz bahçelerde kontrollü özgürlük alanları sağlamalısınız.
Çocuğunuza onu kaybetme korkusuyla yaklaştığınız, ona sürekli tembih ettiğiniz, temel hakkı olan hareket ve özgürlük alanlarını çocuğa müdahale ederek kontrol ettiğiniz zaman aranızda bir çatışma alanı ortaya çıkar. Bu doğal sonuçta çocuğun “anlaşılmadığını” hissetmesi sebebiyle çocuğunuzun güvenliğini sağlamak isterken aranızdaki güven ilişkisinin zarar gördüğünü zamanla farkına varabilirsiniz.
Paylaş