Paylaş
Dijital oyunlar çocuğa bazı görsel beceriler ve hız kazandırıyor olabilir. Ancak bu katkılarından daha önemli alanlara kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Bu oyunlar esnasında çocuklar konuşmuyor, derinlemesine düşünmüyor, hayatla temas etmiyor. Bir araya geldikleri arkadaş ortamlarında bile yan yana oturup aynı oyunları oynamaya devam ediyorlar. Buna giderek artan sosyal uyaran eksiklikleri de eklenince asosyal bir neslin sinyallerini alıyoruz. Belediye otobüsüne binmeyen, pazara gitmeyen, alışveriş merkezi ve fast food odaklı çocuklar hayata dokunmadıkları gibi kendilerini tanıma ve ayaklarının üzerinde durma fırsatını da yitiriyorlar.
Oyunlarda durmadan basamak atlayan on yaşında bir çocuk hala ayakkabı bağlamada, çanta hazırlamada, insanlarla iletişime geçmede sorun yaşayabiliyor. Beynin ödül mekanizması bir noktadan sonra sadece oyunların puan göstergeleri yükseldikçe devreye giriyor.
Çocuk dijital oyunlarından mahrum kaldığında yoksunluk ve depresif belirtiler gösterebiliyor. Mutsuzlaşıp öfkelenebiliyor, saldırgan tepkiler ortaya koyabiliyor. En büyük tehlike ise anne babaların algısında yatıyor. ‘Çocuktur bu çağlarda tabii ki oynayacak bizim dönemimizde yoktu, tadını çıkarsın. Büyüyünce hayatı öğrenir’ şeklindeki düşünceler çocuğun kişiliğinin bir noktadan sonra değişemeyeceği gerçeğini geride bırakıyor.
Paylaş