Paylaş
Oyun, bir çocuğun ruhunu besleyen en önemli uyaranlardan biridir. Yaşamın provasıdır. Kız ya da erkek fark etmez, her çocuk oyun ile gelişir, öğrenir, sosyalleşir.
Bebeklikten itibaren uygun oyuncak ve sözel oyunlarla oynatılan bebeklerin daha erken konuştuğu, sosyalleştiği ve duygu ifadelerini anlamada daha aktif olduğu bilinmektedir.
Ebeveynin oyundaki rolü de çok önemlidir. Oyun sayesinde çocuğunun dünyasına girer, onunla duygu aktarımı yapar ve onu besler.
Ancak oyunu oyalama olarak görmemek, çocuğun işi olarak görüp ciddiye almak ve buna göre değerlendirmek gerekir.
Pek çok ebeveyn çocuğuyla oynarken tüm dünyayı unutup onunla bütünleştiklerini, oyun sayesinde çocuklarının duygu dünyası hakkında pek çok detay yakaladıklarını ifade eder.
Bazı anne babalar ise çocuklarıyla oynayamadıklarını, sıkıldıklarını dile getirir. Bu durumda da oyuncakların ve arkadaşların, oynayacak başka bireylerin devreye girip sorunun kalmadığını düşünebilirler.
Günümüz ebeveyninin başta iş hayatı olmak üzere pek çok alana bölündüğü, her şeye yetişmek isterken kaygılanıp dağıldığı malum.
Bebeğini, çocuğunu uyku öncesi görmek zorunda kalmak gerçekten de çok zor.
Ancak kalan zamanların niteliğine oyunu da katmak bilinçli her ebeveynin görevlerinden biri. Bu kıymetli zaman dilimlerinde oyunun niteliği açısından şunları gözden geçirmekte fayda var:
Oyuncak almak yetmez mi?
Yetmez! Birlikte olunamayan zaman dilimlerinin karşılığı çocuğa yüzlerce oyuncak almaktan geçmiyor.
Çocukla oynanan oyunun niteliğini materyal belirlemiyor. Aksine yeni nesil çocuklar oyuncakla nasıl oynandığını bile internetteki görüntülerden izliyor.
Diğer yandan çocuklar en çok oyuncaksız oyunları, kartondan üretilen aktiviteleri, mandalları, çatal kaşıkları, cevizden, kozalaktan yapılan oyuncakları seviyor.
Ebeveynin ruhu da oyunda mı?
Ebeveyn oyunu bir külfet, fazlaca bir çaba ve şımarıklık olarak görmemeli, oyunun önemini bilmeli. İşi oyun olan minik yetişkinine saygı duymalı. Oyun oynamaktan sıkılma durumunun üzerinde çalışmalı, gerekirse destek almalı.
Gözü telefonunda ya da televizyonda mı? Yoksa tamamen çocuğuyla mı?
Çocuklar oyuna doymazlar ama doyumlu bir oyun için beş dakika da yetmez. Özellikle çalışan ebeveynler ya da ödevlerle boğuşan minikler için oyun zamanları ayarlanarak bir sistem kurulmalı. Çocuk başlarda daha çok ve sınırsız oyun istese de kendi için organize edilen bu sisteme kısa sürede adapte olurlar. Çocuklarla nitelikli bir oyun sistemi kurulduğunda çocuğun bir süre sonra kendi kendine de daha kolay oynadığını görmekteyiz.
Çocuk, oyunda kendini ifade edebiliyor mu?
Oraya dökme, içeride oyna, hamur ve suluboya çıkarma, koşturma, boğuşma! Diyerek çocuğun alanını daraltmak yerine bir aktivite örtüsü, bir oyun alanı ve biraz da esneklikle evin çocuğun kendini daha rahat ifade ettiği ve doyum aldığı bir yer haline gelmesine önem vermek gerekir.
Ebeveyn çocuğun ruh dünyasına ve hayal gücüne eşlik edebiliyor mu?
Oyunda çocuğun kendini ifade etmesini istiyoruz ve doyum almasını istiyoruz. Oyuna müdahale etmeden, çocuğun oyun kuruculuğunu öne çıkararak ve onun dil-bilişsel düzeyine eşlik ederek oyun oynuyoruz. Diğer türlü çocuğun doğallığıyla çelişiriz. “Sana pasta pişireceğim.” Diyen kız çocuğuna hadi önce şakacıktan odanı toplayalım sonra pasta pişirirsin gibi çelmeler atmıyoruz.
Terapi odasında çocukların, anne babalarının onlarla oynamadıklarını ne kadar büyük bir kırgınlıkla ifade ettiklerini görmekteyim. Çocuk, kendinden sürekli bir şey istenirken neden onunla oyun oynanmadığını sorguluyor, kırılıyor, bir süre sonra vazgeçip nedensiz bir öfkeye ya da potansiyel başka bir probleme tutunabiliyor.
Her klinik sorunun çözümü elbette oyun değil ancak pek çok başvuru nedeninin, saptanan belli kriterlerin yanında çocukla daha nitelikli ilgilenildiğinde ve oyuna daha çok yer verildiğinde ortadan kalktığını görüyoruz.
Ebeveynin sadece oyun oynamayı değil, kendini çocuğuna bırakmayı ve onunla bir olmayı öğrendiğini gözlemliyoruz.
Paylaş