Paylaş
Size bu yazıyı hem bir anne adayı hem de bir psikolog olarak yazıyorum. Bu durumda bu yazıyı okuyan anne adaylarıyla gerçek anlamda empati kurabileceğimiz kesin...
Hamilelik psikolojisine baktığımızda ilk önemli nokta bunun istenen bir gebelik olup olmadığıdır. Eğer beklenmeyen, istenmeyen bir hamilelikse anne adayı bu süreci bir engellenme, kötü bir sürpriz ve depresif olarak geçirebiliyor. Aynı depresif etkiler doğum sonrasına da sarkabiliyor. Bilinçaltından bebeğe yönelen öfke anne ve bebek arasındaki ilk iletişimi engelleyip doğum sonrası depresyon sendromuna neden olabiliyor. Bu sendromu yaşayan annelerin bebeklerinde ilerleyen yıllarda ilişki ve bağlanma problemlerinin daha çok görüldüğü bir gerçek. Bu nedenle anne adaylarının ve annelerin bu problemi aşmada psikolojik destek almaları gerekli ve önemlidir.
İstenen ve beklenen gebelikte ise süreç tam anlamıyla mucizevi işliyor. Hamile olduğunu öğrenen anne adayı önce bir şok yaşıyor.
"Nasıl yani içimde bir yaşam mı var?"
İçinizde büyüyen, tamamen sizin korumanızda olan, her hareketinizden, yediğinizden, içtiğinizden etkilenen bu varlık her geçen gün var olma sürecinde müthiş bir yol alıyor. Yeni bir insan yaratmanın ve büyütmenin o büyük sorumluluğu daha ilk andan yaşamınızın merkezine oturuyor. İlk fedakarlıklar başlıyor, koşmak yok, zıplamak yok, sağlıksız beslenmek yok, alkol-sigara yok, eğilmek yok, uzanmak yok... Küçük insanınız ilk kalp atışlarıyla birlikte kendini iyice hissettiriyor. Her kontrolde belirginleşen hatları, vücudu sonra mimikleri ve hareketleri aranızdaki bağı güçlendiriyor.
Hayata bakışınız değişiyor
Gebelikte hormonal sistemin yanında, düşünce sistemlerinde de değişim başlıyor. Daha alıngan, stresli, hassas olmak ani ağlama, öfke anlarına neden olsa da bunun yanında insan yaratmanın ve doğurganlığın verdiği olumlu duygular nedeniyle daha duyarlı, anaç, korumacı ve pozitif düşünce ve davranışlar devreye giriyor. Bu dönemde çizgi filmlerde ağlama, küçük bir böceği yerden kaldırmak gibi duygusal olayları sadece benim yaşamadığımdan da eminim.
Zorlukları nasıl aşarız?
Gebeliğin zorluklarının başında fiziksel riskler gelmektedir. Düşük ve erken doğum riski her anne adayının ilk günden itibaren yaşadığı otomatik korkulardan biri. Fiziksel anlamda bilinçli olmak, gerekli doktor kontrollerini atlamamak şart. Bunun dışında olumlu düşünmek çok önemli. Kaybetmekten korkmak yerine, kaybetmeyeceğini düşünmek "Bebeğim ve ben çok sağlıklıyız, onu koruyorum ve ona kavuşacağım" diye düşünmek vücudu ve bebeği de rahatlatacaktır.
Yoğun çalışan anne adaylarını ise bir suçluluk ve çaresizlik kaplıyor. Pek çok anne adayının "Hamile olunca işi boşladı demesinler" diye düşünerek mükemmeliyetçiliğe kapıldığı, eskisinden bile çok koşturduğu bir gerçek. Bunun yerine daha rahat olmak, öncelikleri iyi belirlemek ve kahramanlık yapmamak her şeyi daha iyi sürdürecektir.
Baba adayları göreve!
Hamilelik boyunca yaşanan mide bulantıları, uykusuzluk, ağrılar, yorgunluk ve hareket kısıtlamaları ev düzenini ve ev işlerini kesintiye uğratıyor. Özellikle evde büyük çocuklar varsa ve anne adayı çalışıyorsa sahne tam bir kabusa dönüyor. Bu durumda kim devreye girmeli? Tabii ki baba adayları! Eşlerini bu ortak projede yalnız ve çaresiz bırakmayıp ev işlerine, büyük çocukların bakımına hakim olmaları gerekiyor.
Tüm anne adayları, dünyaya yeni bir birey getirecek olmanın gururunu ve farkındalığını yaşamalı. Hayatlarını aşırı kısıtlamadan yaşamaya devam etmelidir. Hem fiziksel hem ruhsal olarak iyi olmalarının bebek için ilk şart olduğunu unutmamalıdır.
Her zaman söylediğim gibi; uçaklardaki anonsu unutmayalım bayanlar: "Oksijen maskesini önce kendinize sonra yanınızdaki çocuğunuza takınız!" Yani hayatınızın her döneminde olduğu gibi onu yaratırken ve beklerken de "iyi ve sağlıklı olma" önceliğini kendinize veriniz. Siz sağlıklı ve mutlu olmadan bebeğiniz de sağlıklı ve mutlu olamayacaktır...
Paylaş