Paylaş
Hepimiz biliriz, “Ağaç yaşken eğrilir” diye bir atasözümüz var. Atalarımız demek isterler ki insan eğitimine ne kadar küçük yaşta başlarsanız o ölçüde arzuladığınız sonuçlara ulaşırsınız.
Geçtiğimiz yıllarda kendini çocuklara adamış olan değerli yazar Salim Koçak’ın bir kitabı yayınlandı. Kitabın adı benim yazıma da başlık olarak koyduğum cümleydi: “Ağaç Yaşken Doğrulur”. (Salim Koçak, Ağaç Yaşken Doğrulur, NKM Yayınları, İstanbul 2000)
Semantik bakımdan atasözümüzde kullanılan “eğrilir” kelimesiyle Salim Koçak’ın kullandığı cümledeki “doğrulur” kelimesi arasında aslında bir fark yoktur. İki kelimeyle de murat edilen, çocukların en erken yaşlarda eğitilmeleri. Ancak ben Salim Koçak’ın “Ağaç yaşken doğrulur” sözünü morfolojik bakımdan daha doğru buluyorum. Zira kelime anlamı bakımından “eğrilik” daha negatif bir çağrışım yaparken “doğruluk” içinde barındırdığı anlam zenginliği yönünden pozitif bir algıyı davet eder.
Aslında yazıma böyle bir giriş yapmamın nedeni, sözü okul öncesi eğitime getirmekti.
Mutlulukla ifade etmeliyim ki ülkemiz okul öncesi eğitim konusunda gerçek bir sıçrama yaşıyor. Hükümetin okul öncesi eğitim konusunda “zorunlu hale getirmek” ve “okullaşma oranını yüzde yüze çıkarmak” şeklinde tespit ettiği hedefler hükümet programında yer almış ve hızlı bir şekilde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hayata geçirilmiştir. Kısa bir sürede gerçekleştirilen çalışmaların sayısal sonucu şudur:
Hali hazırda 5 yaş grubunda okullaşma oranı ülkemizde % 67. Bu ay itibariyle 14 ilin daha okul öncesi eğitimde zorunlu pilot uygulamaya dahil edilmesiyle birlikte ülke çapında toplam 71 ilde zorunlu pilot uygulama devam etmektedir.
2010-2011 eğitim öğretim yılı verilerine göre zorunlu pilot uygulamanın yapıldığı illerdeki okullaşma oranımız %85. Hedefimizse 2013 yılında ülkemiz genelinde 5 yaş grubunda zorunlu eğitime geçmek ve okullaşma oranımızı %100’e çıkarmak.
Okul öncesi eğitim konusunda asıl üzerinde durmamız gereken husus gerçekleştirilen fiziki başarılar ve okullaşma oranındaki hızlı gelişme de değildir. Milli Eğitim Bakanlığı bu ülkenin çocuklarıyla ilgili gerçek bir zihniyet değişimini gündeme getirmiş ve düşünce biçimini değiştirmiştir. Artık bu ülkenin bir tek çocuğu dahi sahipsiz kalmayacaktır. Çocuklarımız bizim en büyük sosyal sermayemiz ve beka güvencemizdir. Bu nedenle anasının karnından çıkıp hayatın bir parçası haline gelmiş olan her çocuk bizim ilgi alanımıza girmiş olacaktır.
Bu bakış açısı kaçınılmaz bir biçimde okul öncesi eğitimi stratejik bir önem düzeyine yükseltmektedir. Zaten bu nedenle ben ülkemizin hayırseverlerinin okul öncesi eğitime yapacakları yardımların ülkelerine ve ülkelerinin geleceğine ne büyük bir katkı olacağını hep ifade etmeye çalışıyorum.
Gerçekten “hayır” kavramının amacına vasıl olacağı en ideal yerdir okul öncesi eğitim alanı. Yazıma “Ağaç yaşken doğrulur” diye başlamıştım. Tekrar etmekte fayda var, biz hiçbir çocuğumuzu hayatın karmaşasına ve tesadüflerin kucağına bırakamayız. Çocuklarımızı hayata gözlerini açtıkları andan itibaren eğitimin doğrultan, hazırlayan, geliştiren ilgisiyle buluşturacağız. Bakış açımız budur.
Gelecek yazımızda okul öncesi eğitim ve aileler konusunu ele alacağım. Bu arada yeni başlayan eğitim öğretim yılının öğrencilerimize ve onların ailelerine hayırlı olmasını diliyorum.
BAŞÖĞRETMENİMİZ NELER SÖYLEDİ?
Bu eğitim öğretim yılı başlarken kendimi bir bürokrat gibi değil, bir ilkokul öğrencisi gibi hissettim.
Aslında her yıl okullar başlarken içimde tatlı bir ürperti bana sevinçle heyecan arası bir duygu yaşatır. Ancak bu yıl bu duyguyu sanırım icranın içinden de biri olduğum için daha yoğun yaşadım.
Sayın Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer’in Haymana’nın Yenice beldesinde bulunan Yenice Dilaver Temizhan Çok Programlı Lisesi'nde yaptığı konuşmayı bu duygusallık içerisinde dinledim.
Bakan Ömer Dinçer çok farklı bir konuşma yaptı. Bizim alışık olduğumuz içerik ve üslup daha çok ya siyasetçi ya da bürokrat üslubuydu.
Ben 17 yıllık meslek hayatımda ilk kez bir bakanın “ başöğretmen” gibi konuştuğuna tanık oldum. Öğretmenlere seslendi Bakan Dinçer. Burada yaptığı konuşmada, eğitimde öğretmenin rolüne dikkat çekti. "Bugün eğitim adına hepimizi onurlandıran öğretmenlerimizden, sadece Milli Eğitim Bakanı olarak değil aynı zamanda bir hocaları olarak da özel bir ricam olacak. Bu eğitim öğretim yılı boyunca hem kendinizin kullanmanızı hem de öğrencilerinize öğretmenizi istediğim 3 söz ve davranış var. Bu üç söz ve davranış: 'özür dilerim', 'haklısınız', 'teşekkür ederim' olarak tanımladım." dedi.
Özür dilemenin yalnızca kuru iki sözcükten ibaret olmadığını vurgulayan Dinçer, "Aksine içimizde yaşadığımız bir öz eleştiri sürecinden sonra hatalı olduğumuzu kabul ederek, bunun gereğini yerine getirmektir." dedi. Öğretmenlerin bu üç tutumu öğrencilerine kazandırmayı özel bir misyon olarak üstlenmelerinin, barış, hoşgörü, birlikte yaşama, şiddetten arınmış bir toplum olma sürecine can suyu olacağını dile getirdi.
Ailelere seslendi: Dinçer, velilerden daha fazla sorumluluk almak ve eğitim öğretim süreçlerine daha çok katılmayı bir sorumluluk değil aynı zamanda bir hak olarak görmelerini istedi.
Dinçer, "Velilerimiz öğretmenlerle, okul yönetimi ile daha sıkı bir işbirliği içinde olurlarsa çok daha hızlı adımlarla hedefimize ulaşacağız. Veliler de okulu ikinci evleri gibi görmeliler." diye konuştu.
Ve tabi çocuklarımıza seslendi.
İlköğretimin en önemli basamak olduğunu bu dönemin iyi değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
Evet, yeni eğitim-öğretim yılına başladık. Biz eğitimciler hem fiziken hem de zihinsel olarak çocuklarımıza dünyanın en kaliteli eğitimini vermeye hazırız. Bakanımızdan ana sınıfı öğretmenimize kadar bu idealin gerçekleşmesi için gece gündüz çalışmaya kararlıyız.
Bu ülkenin insanları hiç merak etmesinler, ülkemizin geleceği çok güzel olacak!
Paylaş