Yurt dışında yurdumdan öğrenci manzaraları

Yurt dışına giden bir sürü öğrenci var. Burslu giden de, ailesinin veya şirketinin sponsorluğunda veya kendi birikimiyle masraflarını karşılayan da...

Haberin Devamı

Adı Ali’ydi. Hafif toplu, esmer, şeker gibi bir sohbeti olan bu tatlı çocuk aslında Amerika’da yaşıyordu. Ara sıra Londra’ya gelip bir iki ay benim çalıştığım okulda eğitimine devam ediyordu. Sağ olsun her gelişinde bana ve beraber çalıştığım Ayşe’ye uğrar, hal hatır sorar, biraz oturur kaçardı.

Basın yayın mezunu Ali, bu uğramalarının birinde, artık bir yıl Londra’da kalacağını, önemli bir haber ajansında iş bulduğunu söyledi. Çok sevinmiştik. Ayşe de ben de onun sohbetini çok severdik. Çünkü Ali göbeğimiz çatlayıncaya kadar bizi güldürürdü. Hele de onun yan tarafımızdaki İtalyan masasından Stephanie ile çıktığını duyunca hepten bir mest olduk. Bu onu daha sık göreceğimiz anlamına geliyordu.

Ali bu Londra’da geçirdiği süre içerisinde iki hafta da bir sevgilisini görmeye geldi. Bizim için sadece beş dakikası vardı. Kahve bile içmeye vakti yoktu. Çünkü doğrudan BBC’ye toplantılara gidiyordu yeni proje çalışmaları için. Adına BBC Ali dedik. Ve onunla gurur duyuyorduk.

***

Haberin Devamı

Adı Giray’dı. Mavi gözlü sarı saçlı… Türk'ten daha çok İngiliz’e benzeyen bu çocuk çok dertliydi okula kayıt olmaya geldiğinde. Ben de psikolojiye ve psikolojik durumlara çok düşkün olduğumdan bedavadan müşteri bulmanın heyecanıyla “anlat açılırsın” dedim ona. O anlattı ben dinledim.

“Benim babam Türk annem İrlandalı. Ben küçükken ayrılmışlar. Ta ki bu yıla kadar annemi çok az gördüm. Bu yıl beni davet etti onunla kalayım diye. İki aydır beraberdik. Fakat eşi beni sevmedi bir türlü. Geçen hafta kavga ettik ben de evden ayrıldım Londra’ya geldim Dublin’den. İşim yok, evim yok. Şimdilik bir arkadaşta kalıyorum ama acil iş bulup para kazanmam lazım.”

Herkese yaptığım gibi ona da birkaç yer ismi söyledim. Gidip oralarda bir iş bakınsın diye. Ev için de odalarını kiraya veren bir tanıdığın ismini ve telefonunu yazdım.

Gitti. İki gün sonra geri geldiğinde bir evi ve bir işi vardı onun da.

***

Ali de Giray da farklı zamanlarda ara sıra uğradılar yanımıza. Sonra bir gün Ali, bir yıllığına tekrar Amerika’ya döneceğini, artık bu okulda eğitimini bitirdiğini söyledi. Kız arkadaşı Stephanie, ben, Ayşe ve diğer bütün meslektaşlarımızın da birlikte olduğu bir gece kulübüne gidip gün ağarıncaya kadar dans ettik. Güldük, eğlendik. Fotoğraflar çekildi derken Ali’ye veda ettik. Bu onu son görüşümüzdü.

Haberin Devamı

Aradan bir iki hafta geçti. Veda partisindeki fotoğraflara bakıyorduk Ayşe ile. O sıra masaya Giray geldi.

- Ne o? Gülerek neye bakıyorsunuz?
- Bir arkadaşın veda parti fotoğraflarını çoğalttırdık Stephanie için. Baksana halimize.

Giray fotoğrafları eline aldı.

- Aaa Ali. Hiçbir yerden de eksik kalmaz zaten.
- Tanıyor musun bizim bızdığı? Okulda mı tanıştınız? 
- Çok iyi tanırım hem de.
- Şimdiden özledik vallahi. Ne yapıyor acaba Amerika'da şimdi? Bir film projesi var demişti gitmeden.
- Ne filmi? Ne Amerika'sı? Aynı kişiden mi bahsediyoruz?
- Bizim Ali ya. Hani haber ajansında çalışıyor. BBC ile iş yapıyorlar.
- Kızım deli misiniz siz ya? Ali ile aynı yerde çalışıyorum kaç aydır. Aynı fırında kürek sallıyoruz ne BBC si. 

Haberin Devamı

Giray, “bu ne yalancı çocuk” diye kafasını iki yana sallarken, Ayşe ve ben, ağzımız açık, çok sevdiğimiz ama hiç tanımadığımız BBC Ali’nin ardından ruhuna el fatiha okuyorduk.

BBC Ali, biz seni ekmekçi Ali olarak da çok severdik be ya. Ne diye başka posta büründün?

***

Aradan iki yıl geçince İstanbul’a döndüm. Bir arkadaşımın kuzeni ise İngiltere'ye gitmek istiyordu aupair denilen çocuk bakıcısı olarak. Benden yardım istemişlerdi. Bu konuda bilgim olmadığından kızı da aldım yanıma, birkaç au-pair acentesinden bilgi almak için düştük yola. Girdiğimiz üçüncü acenteydi. Burası hem bayan hem erkek au-pair gönderiyordu yurt dışına. Duvarın sağında gönderilen bayan aupairler solunda da erkek aupairlerin vesikalıkları vardı. Sıramızı beklerken bir göz atayım istedim. Attım da. Birden, sarı saçlı, mavi gözlü bir çocuk dikkatimi çekiverdi. Ve bu çocuk Giray’ın ta kendisiydi.

Haberin Devamı

Sıramız gelince, masanın öbür ucundaki bayana. “Dünya ne kadar küçük” dedim. “Göndermiş olduğunuz bir öğrenciyi Londra’dan tanıyorum”
“Ya öyle mi” dedi kız. “Hangisi?”
“Giray. Hani şu babası Türk annesi İrlandalı olan.”

Kız, bir yanlışlık var gibi suratıma baktı. “Evet, Giray’ı biz gönderdik. Ama annesi İrlandalı değil. Biz onu İrlandalı bir ailenin yanına göndermiştik” demez mi? “Herhalde ben yanlış anladım” diyerek konuyu kapattım ama yanlış anlamadığımı çok iyi bilerek ve çenem yine aşağıda çıktım o kapıdan dışarı.

İrlandalı Giray, biz seni yurdum insanı olarak da severdik be ya. Hani Ali’ye dibin kara demiştin. Seninki ondan kara ya kardeş…

***

Haberin Devamı

Bunlar çok örneğin içindeki iki örnek sadece. Yurt dışına giden bir sürü öğrenci var. Burslu giden de, ailesinin veya şirketinin sponsorluğunda veya kendi birikimiyle masraflarını karşılayan da. Bunun yanında, dünya kadar dünyanın dört bir yanından gelen öğrenci de, gittiği yerde hem okuluna devam ediyor, hem yarı zamanlı çalışarak ev kirasını, okul parasını ödüyor. Kariyer hayatına başlamadan önce "kendin pişir kendin ye"nin zevkini tadıyor bence. ‘Çalıştım, kendimi okuttum’ demenin hafifliği de cabası. Direkt insanlarla iç içe olduğundan bedavaya pratik yapma imkânı da kaymağı… Daha kolay konuşuyor lisanı.

Bunu bilerek geliyorsun başka ülkeye. Bunu bilerek istiyorsun. Ama yaptığını başka söylüyor, kendini başka gösteriyorsan derin bir kimlik bunalımı ya da kimlik arayışında değil misindir?

Öğrencisin. Hayatın türlü türlü macerası var. Bu da senin bir maceran. Ama bir “Ali”, bir “Giray” gibi davranacaksan, öylesin ama “böyleyim” diyeceksen eğer, o maceraya girme bence arkadaş.

Çünkü dönüp geldiğinde etrafınla paylaştığın hayal yalan, yaşadığın yalan hayal… Mumun da bir yere kadar hani…

Yazarın Tüm Yazıları