Paylaş
Kayınpederim, atalarının Norveç kökenli olduğunu ve akrabalarından birinin, bir zamanlar soy ağacını çıkarmaya çalıştığını söylemişti. Bu Norveç kökenleri onların atalarını taa Vikinglere kadar götürüyormuş. Ama henüz kesinlemiş bir şey yokmuş. Yani Norveçli Vikinglerden mi geliyorlardı yoksa Vikingler tarafından İngiltere’den götürülen esirlerden miydi bu soy bilinmiyor. Bildiğimiz bir şey var ki, o da İskandinav ülkelerinin Vikingleri ve daha sonra da onlar tarafından Avrupa’ya yayıldığı düşünülen “kızıl gen” eşim Sam’in ailesine de geçmiş.
Hem Sam hem de kardeşi Alex, babadan gelme mutasyonlarla kızıllar listesine tepeden girmişler. Alex az mutasyonla sarıya yakın bir kızıllıkla işi atlatırken, tanrının mutasyonu bol bahşettiği kocacığım, bildiğimiz portakal kabuğunun rengine denk saçlarıyla kalakalmış. Öyle ki, okulda ona takılan takma isim “DURACEL” imiş. Ne alaka diye önce bir durduysam da, pilin baş kısmının kızıllığını göz önüne getirince, işte o başın eşimin kafasını temsil ettiğini anlamıştım ben de.
Neyse ki yıllar içinde, tıpkı babasında da olduğu gibi, kol ve bacak tüyleri hariç portakal saçları kumral oluvermiş Sam’in ergenlik çağında. Kolları açık portakal rengi kıvamında güneşte parlarken, saçlarında hiçbir parıltı yok şimdilerde. Varsa da tek tük. Favorileri veya sakalları hafif uzarsa, hafif puslu bir kızıl gölge olabilmekte evet. Ama şöyle bir alıcı gözle bakıldığında kimse ona “kızıl sakal” demez, “kızıl maske” demez, hele ki “duracel” hiç diyemez. Portakal kabuğundan kurtulmuş o çoktan.
***
Bir bebeğimiz olacağını öğrendiğimizde, sevinç ve heyecan bölümleri geçtikten sonra baktım bir düşünce almıştır gidiyor Sam’i. Sordum, söyledi:
“Çocuğun kızıl olma şansı çok fazla. Okulda alay edecekler ondan korkuyorum”
Kendisi ile bayağı bir dalga geçildiği için, çektiğimi bir ben bilirim bir de ben mantığıyla yavrumuzun bu deneyimden geçmesini istemiyordu haliyle.
Kuzenimin eşi de Sam’le aynı fikirdeydi.
“Bu bebek kesin kırmızı olacak ben de ona domates diyeceğim” dedikten birkaç hafta sonra, oğlumuz olacağını ve adına da Thomas koyacağımızı öğrenince, yaratıcılığını konuşturup Domates ile Thomas’ı harmanladı ve “TOMATIS” lakabını piyasaya sürüverdi.
Kızıl saçlı sevimli bir kız görüntüsü bana çok cazip gelmişti ama kızıl saçlı erkek çocuk? Gözümde Vikingler çizgi filmindeki küçük Vickie ve babası Halvar’ı canladırdım.
Halvar’ın oğlu Vickie,
Sam’in oğlu Tommie…
“Haydi yallah hop hop hop”
Ya da Duracel’in oğlu Domates… D & D… Dünya markası gibi…
Belki Vickie gibi sevilir, Furkan Kızılay gibi bizim kızıl saçlımız da kabul görürdü. Ama eşim “imkanı yok” diyordu. “Sen kızıl olmak ne demek bilemezsin.”
“Niye bilmeyeyim?” dedim. “Benim saçlarım da kızıl”
Yıllardır koyu kızıl olarak kullandığım saçlarımı şöyle bir savurdum. “Ahenkle dans ediyor parıl parıl bak.”
***
Efendim, oğlumuz saçları kazan karası gibi doğunca, Sam’in yüzündeki mutluluk ifadesinin neden olduğunu bilmiştim elbette. Bu kara saçların dökülüp yerine yenilerinin çıkacağını söylediğimde ise endişe hali epey devam etti. Ya yenileri kızıl olursa diye.
Zaman akıp geçti. Dökülen saçlar sarı olarak alttan geldi. Kesim falan derken kumrala sabitlendi. Eşim de rahat bir nefes aldı. Buna rağmen, hala içindeki korku tam gitmemiş olacak ki, güneşin parıl parıl oturma odamıza vurduğu bir öğlen beni yanına çağırdı heyecanla. Baktım oğlanın kafasını karıştırıyor.
“Çocuk mu bitlendi” diye haykırasım geldi yüzündeki ifadeyi görünce.
“Sam ne oldu?”
“Baksana şu saç kılına. Biraz kızıl gibi sanki. Kesin değişiyor saçları.”
Bana gösterdiği, kumral saçların arasında parlayan beş altı sarı saçtan başka bir şey değildi oysa. Kendi saçları kızıldan kumrala döndüğü için, oğlunun kumral saçı da kızla döner mi ki diye telaş etmişti.
Neyse ki bunun mümkün olmadığını araştırıp buldu da yeniden huzura kavuştuk.
Sen merak etme kocacığım. Bizim Türk genleri dominanttır. Kızıl pigmenti bile yok ederiz biz evelallah.
Bugünlerde ise oğlu bitti bana geldi sıra. Geçenlerde, parlak lambanın altında normalde koyu kızıl saçlarım kırmızı gibi göründüğü için gözleri fal taşı gibi açılıverdi beyimin.
“Aşkım saçların çok kırmızı olmuş.”
“Yok ya. Her zamankinden kullandım”
“Bence göremiyorsun basbayağı kırmızısın sen.”
Öyleysem öyleyim. Bir Viking karısıyım ben. Bırak öyle kalsın ne olmuş? İşim gücüm var benim hem. Şimdi laf mı anlatayım. Sen de var git işine hadi. Tak başlığını kafana. Avlancan mı, komşu köye mi saldıracan napcan? Git eve et getir, aş getir.
Haydi sonra görüşürüz.
Haydi yallah hop hop hop….
Paylaş