Paylaş
Tanıyanlar bilirler. Çoğu şeyde çok kolayımdır. Hadi dersin gelirim, koş dersin koşarım, canım çekti dersin üşenmem yaparım, yapalım mı dersin, pek tabii deyip yolda giyinirim falan filan. Ama ben de gülüm, dikenim var. Ayrıca, kadı kızı olmama rağmen kusurlarım çoktur. Yani benim de zor taraflarım, kör inatlarım, Nuh deyip de gerisini getirmediğim epey bir şey mevcuttur.
Bir tropik ada sevdamız vardır mesela karı koca. Bir kez gitmişliğimiz oldu. Balayında. “La Isla Bonita” şarkısına konu olan Belize’deki San Pedro Adası ile başladık ama gerisi gelemedi bu maceraların. Niye? Niyesi aşağıda…
On yıl önceki San Pedro’yu seçene kadar da karın ağrısıydım. Şimdi de öyleyim.
Hadi ilk yıllarda hamilelikti, çocuktu, biraz daha büyüsün teranesiydi, rafa kaldırmıştık ada keşiflerimizi de, son üç yıldır, benim burun kıvırmalarım, listemdeki olmazsa olmazlara uymayan özellikleri yüzünden gidecek tropik bir cennet adası bulamadık. Kocam buldu da ben bulamadım. Eşim efendim bu onuncu yılımızı dolduracağımız evliliğimiz için, artık bu yıl bir ada seçmemizi ve iki hafta şöyle keyifli bir tatil yapmamızı öngördü. “Eh iyi o zaman başla araştırmaya” dedim. Çeşitli dergiler ısmarladı, gazetelerin tropik adaları kitapçıklarından göndertti, kendisi de internet başında, yaklaşık bir haftasını harcayarak, tüm anketleri, listemdeki olmazsa olmazları inceleyerek yirmi bir ada sundu önüme sonunda. Her bir ada için ise konaklama seçenekleri.
Olmazsa olmazlarım: Beyaz kumsal, türkuaz deniz, (asla dalgalanmayacak bir koy mümkünse) seyrek değil toplu duran Hindistan cevizi ağaçları, ağaç katliamının yapılmadığı ve yine mümkünse bungalovları olan konforlu bir otel (ama modernizm doruk yapmamış olacak. Yöresel esintileri alacağım.) Ha, otel her şeyden uzak olmayacak Maldivler gibi mesela. Öyle her gün suyun içinde ayağımı sallayarak memnun olamam ben. Bir gün dinleneceğim, ertesi gün bir orman yürüyüşüne katılacağım. Ağaçların arasındaki gizli kalmış köşeleri de olsun hele. Bir şelale, bir göl ya da benzeri bir şey.
“Hawai” diyor bey, “yok orası çok modern, etnik esintiler yok, tamamen turistik” diyor ben.
“Maldivler” diyor bey, “dedim ya çok sessiz, iki gün sonra başının etini yerim” diyor ben.
“Karaip Adaları” diyor bey, “yeterince palmiye yok, kesmiyor manzara” diyor ben.
“Bali” diyor bey, “kumsal beyaz değil” diyor ben.
“Bir iki şeyden vazgeçmen gerekiyor, yoksa bir ada bulamayacağız” diyor bey, “Nuh diyor peygamber” demiyor ben.
“Bak işte tam da buraya gitmek istiyorum” diyerek, bir tur şirketinin, bir otobüse koydurduğu reklamı ya da bir takvim yaprağını gösteriyorum. Oysa o karenin bilgisayar ortamında hazırlandığına kuşku yok. Ama olsun. Orada, bir ada var uzakta. Gitmesek de kalmasak da, bulmasak da duymasak da, o ada bizim adamızdır.
Bu benim memnuniyetsizliğim ve kafamda ürettiğim “hepsi olacak” listesi yüzünden, gidebilecek bir ada bulamadığımı söylesem “şımarığın dibisin”, “ne istediğini bilmiyorsun” türü eleştirilere maruz kalacağımı biliyorum. Ağaç istiyorum, otantiklik istiyorum, kendine özgülük istiyorum ve konfor istiyorum. Hepsini buluyoruz ama kumdan kaybediyor. Kumu buluyoruz, ağaçtan kaybediyor. Bir tek yanlış diğerlerini götürüyor. Yazık bana (!)
Yaklaşık bir ay önce, hala akıllanmamış olan kocam, hala akıllanmamış olan ben için yeniden ada ve otel araştırmasına girdi. Bir otel ki gösterdiği, dünyanın en iyi on oteli listesi içinde yer alıyor. Bali’de. Gideceğimiz dönem için özel bir indirim bile yapılmış. İki gün içinde alırsak rüya gibi bir tatil yapacağız diyor heyecanla. Şöyle bir bakıyorum. Genelde bu aylarda deniz dalgalıymış. Ama muhteşem mermer sütunlarının arasında yer alan, okyanusla sadece bir camla ayrılan dev havuzun içinde yüzebiliyormuşsun.
“Olmaz. Beğenmedim. O kadar uzaklara kadar sadece havuzda yüzmeye mi gideceğim ben? Okyanusta yüzemeyeceksem neyleyeyim ben cennet adasını? Hem sahilin kumu beyaz değil ki” dediğim an, o ünlü İngiliz sabrı ve soğukkanlılığı son buldu beyimin. Yine sakin ama kararlı:
“Pes ediyorum ve bundan sonra asla ada araştırmasına girmiyorum. Sen ara, sen bul, sen karar ver! Ben seninle gelirim seçtiğin yere. Kaç gündür rüyamda adadan adaya yüzüyorum. Kabuslar görür oldum. Pes” diyor.
İnsaf ya habibi ya da hiç kimseden çekmedim senden çektiğim kadar tarzı, buna rağmen yüreğinin götürdüğü yere (bulursan) git, ben de sana eşlik ederim diyor adam. Nokta.
Anaaa… Kaldım mı öyle nutku tutuk.
Anam herifime kabus gördürtmeye başlamışım haberim yok. Kendime geleyim. Bugün kabusu bir ada olabilir ama başka bir gün bizzat şahsım o kabus olabilir. Bu da pek benim hayrıma olmaz. Haddimi bileyim. Bir iki özellikten vazgeçsem de olur belki. Belli mi olur? Belki yeni bir doğa olayı sonucu isteklerime uygun bir ada oluşuverir. O zaman da oraya gideriz. O yüzden hangi adaya isterse gideceğim söz.
Nice on yıllara sevgili eşim…Hadi gel adamıza geri dönelim. İster Hawai’de “aloha” diyelim ister Zanzibar’da “hakuna matata”. Sen nasıl istersen.
Ha, oralardaki kumsallar beyaz mıydı be?
Paylaş