Paylaş
Kadın trafik ışıklarında durunca fırsat bilip hemen soruyorum.
“Affedersiniz, ‘Little Marmeid’ e gideceğim de, hat bu istasyonda geçiyor mu acaba?”
“Bilmiyorum” diyor kadın. “ Ne metro, ne araba ne de otobüs kullandım. İleride turist danışma var. Oraya sorsanız daha iyi olur”
Tüh yazıklar olsun! Avuç içi kadar yerde, avuç içi kadar mutluluk yeter sloganıyla yaşıyorsun hanım. Toplasan sekiz hat otobüsün, dört renk de metro hattın vardır. Sen şimdi bana yol gösteremeyecek misin yani.
Yüzüme yalandan bir gülümseme yapıştırıp teşekkür ederken ben, o ‘ rica ederim’ bile demeden, kendi için yanan mavi ışık komutuyla fırlayıveriyor.
Gelirsin sen İstanbul’a. Görürüm ben seni Sultanahmet’te. Yerebatan Sarnıcını da sorarsın. “Ay pusetler için mor ışık yandı, pardon” deyip geçerim karşıya ben de bacım. Fil hafızalıyım kızım ben. Unutmam. Yazdım seni bir tarafa.
Turist danışmaya kim yürüyecek? Hem de geride o. Bir yayan görsem durduracağım ama yok. Var da durdurulacak cinsten olanı yok.
Kimi aceleyle hızlanmış. Kimi telefonda kimi de kulağında kulaklık müzik dinliyor. Geri kalanı bisikletli burada.
Burası Danimarka’nın başkenti Kopenhag. Buraya gelmeden önce, bisikletleriyle ünlü ve en ünlü şehir Amsterdam sanırdım. Kanallar arası dar ve emin yollarda bisikletleriyle yaşar insanlar orada. Ama burada gözlerime inanamıyorum. Şehirde, araba otobüsün geçtiği yollarda bisikletliler. Çarparız çarpılırız korkusu da yok.
Yüzlerce bisiklet ve bisiklet parkının önünden geçtiğim bu şehirde ağzımın suyu akmaya başlıyor. Bu suyu akıtan ise anne ya da babaların kullandığı uzay mekiğini andırır kargo bisikletler.
Kimi kargo bisikletler alışverişini taşımak için tasarlanmış, kimisi engellileri taşımak için, kimisi tek çocuk, kimisi ise üç çocuğu birden taşımak için. On numara beş yıldız. Yağmurlu günler için şeffaf brandalı olanları güneşli günler için gölgelikli olanları, kutu gibileri… Sayamayacağım daha bir sürü model. www.christianiabikes.com ve www.triobike.com'da.
Önünde kutu gibi olan modellerinde alışverişini taşı, eşyanı taşı, çocuğunu ya da kedini köpeğini.
Anneannemi düşledim birinin içinde. Kadını yürütmektense saçlarını rüzgara verdirerek gezdirip durmayı mesela.
Elbette yürümek çok güzel de, beldeyi ya da şehri doyasıya turlamak için arabaya veya taksiye gerek olmaması ne büyük özgürlük ne büyük sağlık dedim kendi kendime.
Az araba olunca hava da kirli değil tabii. Bir sürü irili ufaklı bol ağaçlı parklar var şehrin içinde. O azınlıkta olan taşıtlardan havaya giden kiri de bu parkların salgıladığı oksijen boğuyordur zaten.
Kopenhag bisiklet kullanıcıları için her şeyi düşünerek tasarlanmış bir şehir. Öyle ki bisiklet resmi olan ve mavi yanan trafik ışıkları var. Ve dünyanın ilk bisiklet şehriymiş. Öyle böyle değil, anne baba çocuk genç herkes bisiklet üstünde. İşe okula hep öyle gidiliyor. Çoğu milletvekilinin bisikletiyle işe gittiğini duyunca artık güldüm. Arabanın arka koltuğuna “artık ben milletin sesiyim” edasıyla oturmayan ve arkasında da konvoy şeklinde korumaları olmayan milletvekili mi olurmuş?
Çocukla giderseniz bu şehre, bu kargo bisikletlerden kiralayıp gezebiliyorsunuz. İki adım yürüyüp “ kaç adım daha yürüyeceğiz” diye söylenen oğlumu onlardan birinin içine atıp şehri öyle gezelim diye düşünsem de cesaret edemiyorum. İstanbul trafiğine alışkınım ben.
Yanlışlıkla araba yoluna girerim ya da ışıklar otomobile geç der ben yanlışlıkla geçerim falan. Tamam, bisiklet yolu ayrı da, benim geldiğim yerde yaya kaldırımına bile çıkan araba görmek normal sevgili Kopenhag Belediyesi. Tırsmışlığım ondan. Ne olur ne olmaz düsturuna alışmışım ben. Kusura bakma bu kiralama işine bi kron çıkmaz benden sana, affet.
Ben önümden vızır vızır geçen renkleriyle de şeker gibi görünen bu kargo bisikletlere fesat fesat imrenerek bakarken hayal kuruyorum ancak. Ülkemin babalarını annelerini ve içinde de çocuklarımızı düşlüyorum. Bu düş, yedi tepeli, yokuşu bol, trafiği muhteşem İstanbul’da gerçekleşmez de, bir İzmir, bir Eskişehir veya sahil beldelerinde yaşam bulabilir belki.
Koy çocuğu içine. Öteberini de yerleştir. Bin atının terkisine kardeşim. Uç. Sen uçarken yavrun da zevk alsın yolculuğundan. Hatta uyusun da büyüsün içinde. Sen de git arkadaşına. İstersen hiç eve girmeyin bile. Bir kafede için çayınızı. Ne diye yerinden edecen şimdi sabiyi. Bırak o VIP salonunda uyansın.
Velhasıl pek bir sevdim ben bunları. Çoktandır var olan ama benim yeni gördüğüm bu bisikletleri, bisikletle yaşam kültürünü ve kültürün verdiği sağlıklı ve aktif hayat stilini.
“Ah keşke bizde de olsa” listeme giriş yapan bu hem bisiklete takılan, istendiğinde çıkarılıp puset olan modellere de sahip olan güzellikler, bisiklete binebilinecek site, belde de ya da şehirde yaşayan ve bisiklete binmeyi bilen anne babalara ve adaylarına duyurulur efendim.
Dan dan
Çekilin yoldan
Kargo bisikletler Danimarka’dan…
Paylaş