Paylaş
Anne babaların çocuklarını yetiştirirken ortak hedefleri vardır. Her ebeveyn, çocuklarının mutlu ve başarılı olmasını, çevresiyle iyi ilişkiler kurabilmesini, sorumluluklarını üstlenmesini ve de ahlak sahibi bir birey olarak yetişmesini ister. Ancak bu hedeflere ulaşmak için sarf edilen çaba, her zaman bizi istenilen sonuca götüremeyebilir.
Anne babanın çocuklarına yönelttikleri tutumlar her ne kadar iyi niyetli olsa da bazen beklenmeyen sonuçlara sebep olabilir.
Çocuk yetiştirirken ebeveynlerin sıklıkla düştükleri yanılgı, çocuğu uyarma yöntemidir. Örneğin odasını toplamayan bir çocuğa verilen uyarı ‘odanı dağıtma’ ya da kardeşine vurduğunda çocuğun aldığı uyarı ‘kardeşine vurma’ şeklinde olabiliyor. Bu örnekleri ‘korkma, ağlama, kaçma, vurma, bağırma, abur cubur yeme’ gibi uyarılarla çoğaltmak mümkün elbette. Dürüst olmak gerekirse bir anne olarak benim de sıklıkla kullanabildiğim uyarılar bunlar. Peki, işe yarıyorlar mı, diye düşünecek olursak, maalesef yanıt istediğimiz yönde olmuyor, yani bu tür uyarılar işe yaramıyor. Aileler, genelde şöyle yakınıyorlar; ‘duvara söylesem anlar ama oğlum ya da kızım bir kez bile beni dinlemiyor.’ Peki, burada tek sorumlu çocuk mu? Söylediğimiz uyarıya uymuyor, diye düşünerek çocuğumuzun üzerine mi gitmeliyiz yoksa acaba neyi farklı yapabilirim, diyerek verdiğimiz uyarıları mı gözden geçirmeliyiz.
Evet, aslında bu kadar küçük bir değişim bazen mucizeler yaratabilir. Yapılan uyarılarda değiştirilebilecek ortak bir nokta var, bu örneklerin hepsinde çocuğa, neyi yapmaması gerektiğini söylüyoruz fakat nasıl davranması gerektiğiyle ilgili bir yönlendirme yapmıyoruz. Böylece çocuk ne yapmasını istediğimizi anlayamayabiliyor ve yaptığı davranışı sürdürüyor. Örneğin, odasını düzenli tutmasını istediğimiz çocuğumuza ‘odanı düzenle’ yönergesini vermek çocuk için daha anlaşılır olacaktır. ‘Nazik davran, sakin ve rahat ol, uygun ses tonuyla konuş, meyve ye’ gibi yol gösterici yönergeler vermek daha net ve anlaşılır bir mesaj ilettiği için çocuğunuz da ondan ne beklediğinizi anlayabilir ve kendisini eleştirilmiş hissetmez.
Yapılan uyarılarda çocuğunuza ‘yaramazsın, dağınıksın’ gibi ‘sen’ diliyle hitap ederseniz çocuğunuz kendisini eleştirilmiş hisseder. Eleştirildiğini düşünen çocuk hırçınlaşır ve daha asabi davranışlar sergiler çünkü kendisini tehdit edilmiş hisseder ve sevilmediğini düşünür. ‘Hiç uyarmayalım, bildiği gibi mi davransın’ diyor aileler bunu duyduklarında. Tabi ki hayır, ama uyarıda bulunurken ‘sen’ dili kullanmamaya özen göstererek, çocuğun uygun olmayan davranışını tanımlayın, bu davranışın sizde yarattığı duyguyu paylaşın ve son olarak bu davranışın somut etkisini, yani o davranışın neden kabul edilmediğini de mutlaka dile getirin. Örneğin, eve gelen misafiriyle sohbet eden annesinin sözünü kesen, ‘anne, anne’ diyerek araya girmek isteyen bir çocuğa “sürekli sözümü kesiyorsun” uyarısı yerine “sözüm kesildiğinde, arkadaşıma anlattığım konunun sonunu getiremediğim için çok rahatsız oluyorum” uyarısını vermek daha açıklayıcıdır. Çocuk kendisini eleştirilmiş hissetmeden, davranışın sizde yarattığı duyguyu ve sonuçlarını fark etmiş olur.
Anne- baba olarak karşımızdakilerin çocuk olduğunu her zaman kendimize hatırlatmalı ve söylediklerimizi harfi harfine yerine getiremeyeceklerini unutmamalıyız. Çocuğunuzun davranışlarında neyi istemediğinizi değil de neyi istediğinizi düşünerek hareket edin ve uyarılarınızı bu yönde şekillendirin. Böylece hem kendinizde hem de çocuğunuzda olumlu bir etki yaratmış olursunuz. Rahat ve mutlu bir birey olmaya kendinizden başlarsanız çocuğunuz sizi model alarak bu yönde davranışlar geliştirebilir.
Paylaş