Paylaş
Son yıllarda, psikoloji ve özellikle pedagoji alanından yayılan bir çok öneri ve bilgiyle birlikte kendimizi sıkça anne-babamızın ebeveynliklerini sorgularken buluyoruz. Onların zamanında bilinmeyenler ve dolayısıyla genel anlamda pedagojiden oldukça uzak yaklaşımları göze çarpıyor. Evet, onlar sınırlar, semptomlar, belirtiler hakkında bir haberdi ama, bugün sıkça unutulan, gizlenen, belki de kimi zaman yitirilen çok önemli bir değeri çocuklarına miras bırakarak büyüttüler onları; paylaşım. Simidini paylaşmak, sakızın yarısını arkadaşına ikram etmek, birlikte oynamak bir zamanlar çocuklar için doğaldı.
Evet, onlar sınırlar, semptomlar, belirtiler hakkında bir haberdi ama, bugün sıkça unutulan, gizlenen, belki de kimi zaman yitirilen çok önemli bir değeri çocuklarına miras bırakarak büyüttüler onları ; paylaşım. Simidini paylaşmak, sakızın yarısını arkadaşına ikram etmek, birlikte oynamak bir zamanlar çocuklar için doğaldı. Günümüzde, kendini korumak o kadar önemli bir konu haline geldi ki, çocuk parklarındaki paylaşımların azaldığını gözlemliyorum. Bedenini korumak, olabilecek bir tehlikeye karşı kendini korumak, değişen dünyanın tehlikeleriyle birlikte doğal olarak tüm anne-babaların birincil gayesi olmuş. Bunun doğal bir sonucu olarak, belirgin bir bireyselleşme ve yalnızlaşma geliyor. Dış dünyanın geçmişe oranla daha tehlikeli olduğu kaçınılmaz bir gerçek. Medya ve özellikle sosyal medya aracılığıyla ulaşılan haber ve bilgi yoğunluğu oldukça fazla.
Buradaki en çatışmalı nokta, tüm bu acı haberlerden uzak tutulmaya çalışılan çocukların, oyun parklarında, bilemedikleri bir nedenden dolayı, kendilerini korumaya yönelik davranışlar içerisinde olmalarına yönelten bir bireysellikle davranmaları beklenmesi. Oyuncağını paylaşmak istemeyen çocuğuna artık git gide daha az paylaşması yönünde yardımcı olunuyor. Paylaşım, iki kişi olmanın birincil koşullarından biridir. Paylaşmakta zorluk çeken çocuğun ileride ilişkilerinde zorlanacağını düşünmek önemli geliyor bana. Bu denli bölünmüş ve çatışmalı bir dünyada bir arada olmayı destekleyen yaklaşımların artması, büyümekte olan küçük bireyleri daha güçlü kılacaktır.
Çocukların küçük yaşta öğrendikleri ileri yaşta onların ilişki yönünde geliştirecekleri yaklaşımların temel taşlarını oluşturacaktır. Paylaşmak, aynı zamanda ayrılmayı bilmek anlamına gelir. Bir oyuncaktan bir süreliğine vazgeçebilmek ve onun sorunsuz bir şekilde geri geleceğini deneyimlemek insan ilişkilerindeki kısa ayrılıkları daha tahammül edilir hale getirir. Oyuncağını paylaşmayı öğrenen çocuk ileride kuracağı ilişkilerde daha dengeli ve daha az kaygılı olacaktır. Anne-babasından, arkadaşından veya herhangi bir sevdiğinden bir süreliğine ayrılmanın sonsuza dek gerçekleşecek bir kayıp anlamına gelmeyeceğini bir birey, kendi kararlarını daha rahat verir, ilişkilerinde daha huzurlu olur ve bireyselleşme süreci daha sağlam temellere dayanır.
Anne-babaların çocuklarına aktardıkları değerler bu kadar önemliyken paylaşmayı öğretmeyi unutmamak oldukça önemli geliyor bana. Bize paylaşmayı öğrettiler, biz de çocuklarımıza bu temel değeri aktarmaktan kaçınmayalım. Hayat paylaştıkça güzelleşir.
Paylaş