Paylaş
Duyguları göstermemek, kimi zaman güçlü olunduğuyla ilgili bir yanılgı yaratır. Sevdiğinden yeni ayrılmış birinin ayrılıkla ilgili hiç üzüntü belirtisi göstermemesi buna bir örnek olabilir.
Bir arkadaş ortamında söylenen bir söze kırılmış birinin kayıtsız kalışı da benzer şekilde düşünülebilir. Buna benzer hatta daha travmatik deneyimlerde ortaya çıkamayan duygular kişinin ilişkisel düzeydeki zorluklarına işaret eder. Duyguların ifade bulamadığı yerde gerçek bir ilişki olabilir mi? ilişki içe dönük yaşandığında, paylaşım olmadığında, benlik kendini korumaya almış demektir. Daha önce yaşamış olduğu ilişkilerden kendisine kalan kırgınlıklar, duygularını kendinden bile saklamasına neden olmuş olabilir. Bu da, ilişki içerisinde büyük bir yalnızlıkla bırakır insanı. Hani kimi zaman şöyle denir; “Kalabalığın içerisinde yalnızım”, onun gibi.
Bir süre onları gizlemek mümkün olsa da, birikip bir gün ansızın bedensel veya ruhsal bir zorluk olarak bireyin karşısına çıkarlar. Elinizde taşıdığınız bir eşyayı düşünün, onu ne kadar uzun süre taşırsanız o kadar ağırlaştığını hissedersiniz. Duygular da, benzer şekilde, ifade bulamayıp insanın ruhunda biriktikçe ağırlaşırlar.
Burada elbette önemli olan yaşanan tüm duyguları dışa dönük bir şekilde ifade etmek olmasa da, önce kendimize bu hisleri yaşama hakkı vermektir. Başka bir deyişle, “önce, yaşadıklarımın bana ne hissettirdiğini anlayıp kabul edebileyim. Onları ne kadar ifade edeceğim, ne kadarını göstermek veya gizlemek isteyeceğim, ikincil olarak değerlendirilebilir”. Dengeli olan her şey sağlıklıdır; ne her şey ifade edilebilir, ne de her şey gizlenmelidir.
Paylaş