Paylaş
Son yıllarda en çok yaşanan ve hayatı kabusa çeviren sorunların başında, kontrol edemediğimiz kaygılarımız geliyor. Kontrolümüzün dışındaki olaylara, durumlara, aşırı anlam yükleyip düşünerek kontrol etmeye çalışıyoruz ki bedenlerimiz kaygıdan yanıyor. Yarınla ilgili endişeler, ya olursalar, nasıl dayanırızlar, kabul edemeyizler, yaşayamayızlar, kalp çarpıntıları, nefes alamamalar… Kaygı bozukluğu çocuklarda ve ergenlerde bile ruh ve beden sağlıklarını sallayacak kadar görülmeye başlandı.
Ne olacak bu ülkenin haliyle başlayan kaygılı düşünceler, ne olacak bu dünyanın haline kadar uzanırken, anne babamı kaybedersem yaşayamlara, ya hiç çocuğum olmazsalara,…vb sonu gelmez karamsarlık ve negatif senaryolar aslında çoğumuzun içini karartmaktan, bedenimizin enerjisini sömürmekten başka bir işe yaramıyor.
Yaşanılan olaylara rahat ve sakin yaklaşabilenlere gamsız, duyarsız gibi eleştiriler gelebilirken, kaygılı olmak ve endişeli konuşmak, olayları hep şikayet ve kaygıyla olumsuz senaryoları anlatmak, ahlar vahlar ise pek moda bu aralar.
Kaygılı olma modası ve yaşadığımız durumlarla ilgili olumsuz tespitler yapmak galiba kişilere bir şey yapıyor hissi veriyor! Yaşanılan sorunları çok ciddiye alan insanlar kaygılanmalı, paniklemeli gibi beklentiler var galiba! Eğer öyleyse açıkça söylemek lazım ki; yaşadığımız olaylarla ilgili hep olumsuz konuşmak, çözümsüz tartışmalar yapmak, kaygıyı en üst düzey yaşamak, kişiye de, duruma da yarardan çok zarar verir.
Yaşanılan ya da yaşanması ihtimal dahilinde olan olay ne kadar kabul edilemez görünse de tam olmadan ne yaşayacağını bilemezsin. Bu süreçte, ya şöyle olursa ya böyle olursa vb.düşünceler kişiyi AN'dan koparıp senaryonun, varsayımın göbeğine bırakır ve olay henüz başınıza gelmeden gelmiş gibi bedeniniz reaksiyon gösterir. Ör: Yeniden kriz geçirirsem, ya nefes alamazsam ne yaparım derken bile geçirilen krize dair sıkıntılar bedende hissedilmeye başlanır.
Kaygıyı kontrol etmenin en temel yolu düşünceleri farketmek ve peşlerinden gitmemeye dayanıyor. Senoryaların dışında durabilmek, AN'da kalmak ve nefes almak ....Örneğin; Ya hasta olursam, kanser olursam bana kim bakar gibi düşünceleri farkettiğinde kendine ‘şu anda nasılsın?’ sorusunu sor. Cevap çoğunlukla ‘iyiyim’ olacaktır’. AN'da çoğunlukla pek bir sorunumuz yok, geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar yani senaryolar bizi sıkıştırır ve kaygıyı arttırır.
Düşünceleri, duyguları fark etmeyi ve kontrol etmeyi öğrenmek, bedenimize ve ruhumuza iyi gelen şeyleri yapmak, sağlıklı beslenmek, sağlıklı düşünmek, farkındalıklı nefes almayı deneyimlemek, kendimize, topluma katkı verebileceğimiz hedefler koyup onlara ulaşmak için çalışmak ve olaylar karşısında daha sakin olmaya çalışmak, kaygılarını kontrol etmenin en güzel yolları.
Ne yaşarsak yaşayalım bilmeliyiz ki; umut hep var, nefes aldıkça, çaba devam ettikçe, kendimizi keşfetmeye devam ettikçe, fark ettikçe…
Paylaş