Paylaş
Dünyada ayrımcılık olmasın, herkes eşit olsun, tüm insanlar kardeş olsun, torpil yapılmasın ne sınavlarda ne de iş yerinde diyoruz ya…isyan ediyoruz ya bazen hayata, düzene…
Peki, acaba biz kimlere ne zaman ayrımcılık yapıyoruz? İnsanlara eşit bakıyor muyuz yoksa hep etiketliyerek, kıyaslayarak mı bakıyor ve davranıyoruz?
Şişman ama iyi,
Uzun boylu ama akıllı,
Akıllı fakat çirkin,
Çirkin ama şanslı,
Yakışıklı ama salak,
Çirkin ama çok zengin,
Müdürün kızı, kaymakamın çocuğu,
Saçı uzun aklı kısa,
Mini etek giydiğine göre ….vb
Ayrımcılık, torpil bizlerin zihninden, dilinden, güzünden o kadar doğal dökülüveriyor ki fark etmiyoruz bile yaptığımız bölücülüğün, ayrımcılığın!
İnsanların giydikleri kıyafetler, taktıkları takılar, bindikleri arabalara göre tavrımız tarsımız değişiyor bazen, Nasrettin Hoca’nın ‘ye kürküm ye’ fıkrasında olduğu gibi…
Çöp toplayan kişilere baktığımız gözlerimizi, bedenimizi dışardan görsek ve izlesek neleri farkederiz acaba?
Şişman bir insanın yanında aklınızdan neler geçer ya da çok zayıf ya da çok kısa ya da uzun?
Nereden geliyor bu, nasıl alıştık ve normalleştirdik bu şekilde ayrımcı düşünmeyi ve davranmayı?
Çizgi filmleri hatırlıyorum, örneğin; Dantonlar! Avarel en uzun ve en salak, Joe Dalton ise en kısa ve en zeki, agresif ve lider konumda olan. Ara boylarda olan Jack ve William rolleri daha silik sanki aklımda!
Gözümün önüne arkadaşımın annesinin hanginiz daha uzun diye boylarımızı ölçtüğü an geliyor. O zamanda anlamamıştım bunu neden yaptığını şimdi de anlamıyorum çıkan sonuçla ne yapacağını !
Görünümümüz daha ötesine bakabilsek, gözlerimize baksak birbirimizin, oradan kalplerimizi görebilsek neler değişir acaba düşüncelerimizde hislerimizde?
Her insanın giydiğinden, mesleğinden, rütbesinden, makamından, kimin çocuğu olduğundan öte bir yol olsa birbirimizi tanımaya, sevmeye giden!
Hiç düşündünüz mü ilk tanıştığımız insanlara neden hep ne iş yaptığımıza dair bilgiyi veriyoruz? Çoğu zaman yaptığımız iş nasıl biri olduğumuzun, İNSAN olmamızın bile önüne geçiyor. Ne iş yaptığını öğrendiğimiz anda zihnimizde etiketler ardı ardına gelmeye başlıyor? Hımmm doktor muş, nezih bir insandır, okumuş, aydın bir insandır, iyi de para kazanıyordur…vb.
Ve unutuyoruz İNSAN olmanın meslekten bağımsız bir süreç olduğunu ve unutuyoruz cahaletin okumaktan bağımsız olabileceğini, nice aydının, bilgenin diplomasız, sıradan insanlar olduğunu…
Aklımıza ne zaman gelir acaba gerçek aydınlığın gönül aydınlığı olduğu…Nice okumuş, zengin, iyi mevkilerdeki insanın gönlünün cahil kaldığı…
Hangi mesleği yaparsak yapalım ya da ne olursak olalım gönlümüze dürüstük, sevgi, paylaşım, hoşgörü gibi temel insani değerleri yerleştirip davranışa geçirmediğimiz sürece hep eksiğiz, hep yarımız!
Birbirimize ne zaman ki mesleklerimiz, kıyafetlerimiz, boyumuz, kilomuz, cüzdanımızdan bakmayı bırakırız o zaman gerçek insana dair bir adım atarız.
Paylaş