Paylaş
Hayatta öyle anlar oluyor ki sırtımızda tonlarca yük varmış gibi hissettiğimiz, yorgunluğun tüm bedenimizi ele geçirdiği, kafamızın içinde koşan tilkilere söz geçiremediğimiz, ağır pek ağır An lar. O anlar biriktiğinde ve devamlı tekrarladığında ise Her ana yerleşen öyle anlar, ağır AN'lar! Ağrılar, gerginlikler, uykusuzluklar, hastalıklar…
Peki, neden bu kadar yorgun ve ağır hissediyoruz, neden bizlere ulaşılmaz bir yermiş gibi geliyor ANda kalmak ? Aslında doğamız bu kadar ANa müsaitken ne bizleri geçmişin ya da geleceğin dikenli kucağına götürüyor?
Galiba bunun en temel nedeni; zihnimizin, ‘geçmişte olumsuz olaylar yaşadın gelecekte yeniden yaşama’ diye kurguladığı bir ton senaryo yani önlem alma çabaları veya geçmişte yaşadığımız olumsuz , acı ve üzücü ANlardan çıkamamak veya kendimizi hep stres hattında tutmak, işler yetişmiyor, yetişmeyecek, yetişmeli, çok acil butonunu bir türlü kapatamamak vb. duygular...
Aslında duygular doğası gereği şu ana odaklıdır. Hissettiğimiz duygu ne olursa olsun bedenimizdeki ömrü 90 sn kadar bir zamandır. Ancak geçmişe ait üzüntülü bir anının duygusunu ana getirmişsek ya da gelecekte olma ihtimali olan kaygılı bir an senoryamız varsa ve bu düşünceleri devamlı besliyorsak o zaman bedenimiz yoğun kaygı ve endişe hisseder.
AN yani ŞİMDİ hem geçmişin hem de geleceğin duygusunu taşımak için çok sıkışıktır. An aslında çok hafifken birden ağırlaşır, sıkışır. An bunların hepsini taşıyamaz. Yoğun stres oluşturur. Stres anında stresi kontrollü seviyeye çeken en temel şey kendimizi ana getirmek, başımızı biraz yukarı kaldırarak nefes almaktır. Ve sorabiliriz kendimize ‘Şu ANda nasılsın? Zihninden geçen senaryo gerçek mi yoksa geleceğe ait bir kurgunun içinde misin ya da geçmişte kalmış bir acıya mı ait?’ Eğer öyleyse ‘bırak gitsin’ ve ANa gel. O an üzüntü varsa hisset ancak onu senaryosal düşencelerle beslemeden geçmesine izin ver.
An için yaşamak ve anı yaşamak bazen karışır. AN'ı yaşamak bize huzuru hissettirken, AN için yaşamak umursamazlık ya da yok sayışı yaşatır, bu da o an sonuçlarını düşünmeden iyi hissettiren şeyler yapmaktır. Buna inanan insanlar duyguların kontrol edilmesi gereken şeyler olduğuna inanırlar.
An için yaşamak duyguları yok sayma davranışını alışkanlık haline getirebilir. ‘Anı yaşamak’ ise duygularımızı farkındalıkla deneyimlemek ve anı hafızamıza sağlıklı bir şekilde kaydetmemizi sağlar. Anı yaşamak, farkındalık ve enerji gerektirir.
Duygularımızı kontrol etmek, engellemek, değiştirmek ya da kaçınmak yerine duygularla uyumlu yaşamayı öğrenmek, ihtiyaçlarımızı fark edip ifade etmek, acılarımıza yakınlaşmak genellikle daha iyi sonuçlar getirir.
Araştırmalar duygusal zekanın akıl sağlığı, psikolojik iyi olma ve yaşam doyumu arasında olumlu bir ilişki olduğunu göstermektedir. Kişinin duygularını tanıması, farkına varması ve uygun biçimde ifade etmesi, yaşadığı hayatın değerini ve niteliğini artırmasına, kişilerarası ilişkilerinin beslenmesine, ve hayatını olumlu ve değerli kılmasına yardım eder. Farkına varılan duygulara, uygun şekilde yaklaşmak, kişilerin karamsarlık, alınganlık ve yoğun kaygılardan kurtulmasına destek olur. Anlaşılmış ve kabul edilmiş her duygu bizi zenginleştirir.
İnsan bedeni şimdide yaşar. Bedenimizde bir duyguyu farkettiğimizde hissettiğimiz duygunun adını sorabilir ve onu kabul edebiliriz. Ör: Üzgün hissediyorum. Ne hissettiğini bedendeki izlerden bulup önce kendimize söyleyebilir onu tanıyabilir sonra zamanı geldiğinde başkasına ifade edebiliriz. Bunu yapabilmek için hayatımızı daha anlamlı kılmak adına aklımızı kulllanmamız önemlidir. Zihin, bedende duyumsadıklarımızı kelimelere dökerek sembolize etmeye, bilinçli deneyimlerimizi aniden etkileyen nörokimsayal aşamaları sentezleyip, bunları kişisel anlamda sembolize etmeye ihtiyaç duyar. Hayatı daha farkındalıklı yaşabilmek için aklımızı ve kalbimizi beraber kullanmayı öğrenmeli ve deneyimlemeliyiz.
AN sadece ANdaki hissi taşıyabilir. Bırakın sadece ANdaki duygu gelsin ve gitsin…
Paylaş