Paylaş
Kadından kız evladına ya da akranlar tarafından aktarılan korku dolu doğum hikayelerini duymayanınız yoktur. Peki, ya filmlerdeki doğum sahneleri nasıl ama!
Sanki doğum anında ne kadar çok acı çekersen, o kadar kahraman gibi algılanırsın ülkemizin bazı bölgelerinde… Özellikle kadınlar aile içinde bunu bir statü elde etmek için daha da abartarak anlatabilir ki; kayınvalidesi tarafından takdir edilsin ve ailede itibarı yükselsin, kocasına sözü geçsin. Özellikle doğuma karşı bilgisi az olan kadın, bu hikayelerden nasibini alır, filmlerdeki görüntülerdeki olumsuz mesajlara karşı daha savunmasızdır. Böylece “doğum korkusu” nesiller boyu sürer gider.
Aslında bilinenin aksine doğum o kadar da korkutucu bir şey değildir. Doğumu, doğal yaşamın bir parçası, doğal bir süreç olarak gören toplumlarda, bazı Afrika kabilelerinde kadınlar, bizim film sahnelerinin aksine yumuşacık doğururlar. Hemen de evlatlarını emzirip, günlük yaşamlarına geri dönerler. Bizim de anneanne ve babannelerimizden çok duydum “tarlada çalışırken çekildim bir kenara doğurdum, taşla da göbek bağını kesip, işime devam ettim” tarzında hikayeleri….
Az bilinen bir gerçek var ki; tüm kültürlerde bazı kadınların ağrısız doğum yapabileceği…
Literatürde uç bir örnekten bahsedilir. 1828’de Dr. Douglas, Londra’da bir aile için doğuma çağrılır. Ancak bebek, o gelmeden önce doğar. Kadın, uyurken doğurmuştur. Bunun farkına ancak, 5 yaşındaki kızının uyandırmasıyla varır.
Tek örnek bununla da kalmaz. Dr. Dick-Read “Korkusuz Doğum” kitabında 1913’te, bir tıp öğrencisiyken tanık olduğu bir durumu anlatır. O zamanlar doğumun ağrılı olduğuna inanılırdı ve ağrı kesici olarak kadınlar kloroform koklatılarak, bayıltılırdı. İlk defa bir kadın bunu red eder. Dr. Dick-Read nedenini sorduğunda; lohusa kadın hemen cevap vermez. Başını, ona yardım eden yaşlı kadından (muhtemlen ebe), günün ilk ışıklarının içeriye dolduğu pencereye doğru çevirerek:
- “Acımadı ki”
Sosyal medyadan bana ulaşan doğumda uyuduğunu bildiren bir başka annenin mesajı da burada
Peki, aynı fiziksel eylemin; tamemen farklı şekillerde deneyimlenmesi nasıl mümkün?
Eğitimle sevgili anne :)
Bunu sağlayan en önemli şey kadının “doğuma atfettiği anlamdır”. Doğum olayını algılayış biçimidir. Günümüzde “farkındalıkla doğum”, “hypnobirting” gibi teknikleri kullanarak yürütülen doğuma hazırlık sınıflarında ve kişisel danışmanlıklarımda doğum korkusu dönüştürülmeye çalışılır. Örneğin; acı kelimesi yerine “doğum dalgası” ifadesi kullanarak başlamak bile fark yaratır çünkü beyin söylenene inanır. Ya da acının bedenimizde yolunda gitmeyen bir şeye dikkat çekmek süretiyle, aslında “bedenden beyne gönderilen bir bilgi” olduğu ve bu bilginin hayat kurtarıcı rolü olduğu kavratılır, mesela parmağımız yandığında acı duyarız ve bedenden beyne gönderilen bu bilgi sayesinde elimizi çekerek, daha fazla yanmaktan kurtuluruz. Bu eğitimlerde acı ile başetme çalışmaları yapılır. Mesela buzlarla dolu bir kaba eller daldırılarak, nefesimize odaklanma yolu ile günden güne ağrı ile daha fazla kapasitede mücadele etme becerisi kazandırılır. Seri halde farkındalık ve içsel çalışmalar, nefes çalışmaları ve meditasyon pratikleriyle çiftlerin doğuma hazırlanmaları sağlanır.
Öncelikle doğum ve cinsellik eylemi arasında büyük benzerlikler olduğunu belirtmekle söze başlamak isterim. Basitçe bakarsak; cinsellik eyleminin bir sonucudur doğum. Ancak her ikisinde de mahremiyet ihtiyacı gibi, kasların gevşemesi için zaman gerekmesi gibi, loş ışıkların, hoş bir kokunun, yumuşak dokunuşların her iki eylemde de faydasının olması gibi ortak yanları da var. Bu iki eylem arasında fizyolojik bağıntılar da var. Örneğin doğumda rahim kasılmalarını uyarmak için suni sancı dışında doğal bir yöntem kullanılmak istenirse, meme başı uyarısı yapılır. Doğum daha etkili ilerler. Ya da post tem olarak adlandırdığımız 42. haftasında olmasına rağmen doğmayan bebeklerde cinsel ilişki önerilir. Görüldüğü gibi cinsel eylemlerin doğum olayıyla yakından ilgisi vardır.
Son 30 yılda doğum olayına yaklaşımın değişmesiyle birlikte; bazı kadınların doğum anına ilişkin orgazma benzer duygular yaşadıkları belirlenmiştir. Doğumun kendinden geçirecek kadar mutluluk verici ve coşkulu olduğunu hisseden kadınlar vardır. Amerika’da bir doğal doğum merkezinde orgazmik doğum yapanların sayısı %20 olarak bildirilmiştir. Bugüne kadar “orgazmik doğum” kavramını duymamış olabilirsiniz. Bunu çoğu sağlık peroneli de bilmeyebilir ya da yüksek beklenti oluşturmamak için size bahsetmemiş olabilir.
Doğum dalgalarını anlamak ve onlarla baş etmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan ve yukarıda bahsettiğim doğuma hazırlık eğitimlerinden geçmiş kadın orgazmik doğum yapmaya eğilimli oluyor.
Ayrıca sosyal medya üzerinden bana ulaşan mesajlarda Türk kadınlarının da adına “orgazmik” demeseler bile, benzer coşkuları yaşadıklarını anlamak mümkün. İşte birkaç örnek:
“Öyle güzeldi ki doğurmak…Ne acı, ne ağrı hatırlamıyorum”
“Doğum anı gibi müthiş bir an daha hatırlamıyorum…Doğum anı çok rahatlatıcıydı”
“Harika bir his…Mutluluk var, huzur var…”
“Çok rahat doğum oldu…şiddetli bir ağrı değil, defalarca uyudum”
“Dalgalar canımı acıtmadı…Doğumla birlikte inanılmaz bir enerji patlaması yaşadım” (Dalgalar ifadesini kullanmasından eğitim almış bir anne olduğunu anlıyoruz.)
Haydi sevgili anne, sen de eğitim al ve bu mucize deneyimi korkarak değil, keyifle yaşa, bebeğini aşkla besle...
Paylaş