Paylaş
Doğumhanede yıllarımda annelere nasıl ıkınacağını tarif ederken şöyle derdik:
“Ellerinle masanın kenarındaki demirleri tutup, ordan güç alarak, (hem soğuk demirler onlara iyi geliyor), derin bir nefes al, çeneni göğsüne değdir ve var gücünle AĞZIN KAPALI, ıkın”
Oysaki şimdi artık “ıkın” yerine, “bebeğine yol ver” diyoruz ve bu yumuşacık söylemin, yumuşacık doğumları da beraberinde getirdiğini gözlemliyorum. Dil kullanımı hayatın her alanında olduğu gibi, doğum alanında da mucize Söz büyüdür” Kesin bilgi...
Şimdi ağzın AÇIK ya da KAPALI olmasına değineceğim.
Ağzın sıkı sıkıya kapalı olduğu kapalı glottis denilen ıkınma türünde, bebeğe giden kan ve oksijen miktarının kısmen azalmasına bağlı, bebekte asit-baz dengesinin bozulduğuna dair kanıta dayalı yeni bilgiler ortaya çıktı. Derin bilgi isteyenler “Doğumda Ikınma Tarihe Karışıyor” başlıklı makaleyi okuyabilirler. Şimdiki bilgilere göre önerilen, annenin ağzı açık, doğal ve spontan şekilde nefesini vererek, bebeğine yol vermesi...
Ayrıca ağız etrafındaki kaslar, rahim ağzındaki kaslarla benzer yapıda. Yani eğer rahim ağzının açılıp, gevşeyip, bebeğe yol vermesini istiyorsak, dudak ve çeneyi serbest bırakmak önemli. Bebeğe yol verirken, ağzı sıkı sıkıya kapatmanın, bu anlamda da doğuma katkısı az.
Doğumda “kendi şarkısını söylemek” ise, muazzam keyifli ve fizyolojik olarak da rahat ve kolay bir doğum gerçekleşmesine katkı sağlıyor.
Bu şarkı illa kelimelerle söylenmek zorunda değil. Bedeni dinleyerek, içinden gelen o “ilkel sesler” de bir çeşit sarkı sayılabilir. Ve o ilkel sesler aslında doğumda kükreyen kadın sesleri meşhur ilkel çığlıklar...
Ve evet buradan da anlaşılacağı gibi doğumda ses çıkartmak, içe dönüp, bedenin işini yapmasına yani içgüdüsel deneyime odaklanmak; harika.
Ses çıkartmak serbest, bağırmak farklı bir şey!
Paylaş